Bir Bugsy Vardı Hayatımda

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler


    Beni sadece blogdan ya da oyun sitemden tanıyanlar beni kedici diye bilir. Aslında ben hem kedici hem köpekci ve aslında hayvanseverim. Hayvanseverlik adına yaptıklarımı es geçip köpekseverliğime gelelim. Üç köpeğim oldu , hatta bunların bir kısmı kedilerimle yaşamak zorunda kaldı. Yazık yani hayvanlara ettiğim eziyete.

    İlk köpeğim siyah kıvırcık bir kanişti. Casinoda çalışırken aslında onu almam ona yaptığım en büyük kötülüktü, ama o zamanlarda bunu idrak edememiştim. Çok keyifli sayılmayacak ve hepi topu 1.5 sene süren bir hayatımız oldu adı " Rusty" olan kanişle. Çalışma tempom yüzünden bir haftalığına bıraktığım bir kız arkadaşımın yanında Ataköy cihetinde çalındı dendi bana. O zamanki bağlantılarım sayesinde köpek hırsızlarını bile peşine düşürdüm ama bulunamadı.

    İkinci köpeğim sokağa atılmasın diye bir arkadaşımdan aldığım ve adını Whiskey koyduğum bir 2 numara beyaz terrier idi. Adı sadece kulaklarının uçlarının sütlü kahve renginde olmasından sebepliydi. Amma velakin bendenizin sehpa ya da masa olmayan evinde yaşarkene, bu dallama yere koyduğumuz içki kadehlerinden içmeyi alışkanlık haline getirdi. Ve favori içeceği de viski idi. Onu da o zamanlar yakın olduğum bir kız arkadaşım ve annesi o kadar çok sevip istediler ki onlara vermek zorunda kaldım. İyi de oldu o yaşlı dünya tatlısı kadına pek güzel can yoldaşlığı etti ölene kadar.

    Gelelim son benle yaşayan köpeğe. Eşimle daha evlenmeden oturduğumuz evin çevresi köpek beslemeye çok uygundu. Sitenin bir yanı sabah bülbüller öten bir koru, bir yanı Akatların en büyük parklarından biri, sitede spor sahaları ve yeşillik alan çok, yani köpekle koşturulacak mekan çoktu. Bir tanıdığım ( ki aynı zamanda profesyonel olarak İrlanda seteri yetiştiren bir köpek çiftliği vardı ) evinde beslediği Golden Retriever marka dişinin hamile olduğunu söyledi, ben de zıpladım tabi bir yavruyu isterim diye. Biz köpeğin doğurmasını beklerken bir gün geldi ve dedi ki: " Sis, çiftliğe bir arkadaşım hediye olarak bir Groenendael Belçika kurdu yavrusu getirdi. Seterlere zarar verir diye dışarı bırakamıyorum, bekçi Kangallar kurt kokusu aldıklarından hep boğmaya çalışıyorlar. Hayvan telef olacak. Almayı düşünürmüsün?" Ehh tüm kedilerini sokaktan almış biri olarak zaten başı dertte olan hayvanlara yardıma meyilli bu bünye kıyamadı ve gidip aldık köpeği.

    Hayvan 6 aylık falandı ben aldığımda. Ve bu altı ayın 3 ayını bir kafeste geçirmişti. Bir de kocaman 40 kiloluk simsiyah canavar kılıklı bir şey. Eve geldik ki ilk 3 gün yanımıza bile uğramadı. Ne zaman biz yanına gitsek o bizden kaçtı. Hemen veterinere danışmalar falan, veteriner dedi ki " kafeste yaşayan ve yurt dışından olumsuz koşullar altında getirilen köpeklerde sık görülen bir güvensizlik durumu bu. Rahat bırakın alışacaktır." Alıştı da gerçekten. Beni sadece iyi yemek pişiren ahçı eşimi ise hep sahibi ve patronu olarak gördü. Apartmanda yaşamanın verdiği tedirginlikle itaat eğitimlerine katıldılar eşimle birlikte. Tek kişi patron olur diye eğitimci beni istemedi programında. Hala anarım o herifi köpekle yaşadıklarım aklıma geldikçe.

    Şimdi köpeğin kökeni ve yapısı hakkında kısaca bilgi vereyim. 1891 de Belçika Veterinerlik bilimleri fakültesinde bu cins yetiştirilmiş ilk defa. Dört ana türü var ki resimleri altta.





    Benim kızım ise safkan bir Groenendael idi. Cins özelliği olarak en büyük handikapları çekingenlik durumları. Onun dışında bu köpeklerin büyük çoğunluğu zekidir ve bellekleri güçlüdür itaatkar, cesur ve ev içinde uysaldırlar. İş yapan köpeklerdendirler, yani ev süs köpeği olarak yaşamak onları mutsuz eder, mutlaka bir görevlerinin olması gerekir. Günümüzde cinsin sürekli geliştirilmesiyle çekingenlik sorununu yenen köpekler uyuşturucu arama, bomba bulma, enkaz arama ve askeri görevlerde çok tercih edilen bir tür olmuştur.

    Gelelim bizim hatuna. Eşimin yanında tasma takılmasına bile gerek görmeden dizinin dibinde yürüyen köpek onu sokağa ben çıkardığım zaman tümüyle ben onu değil de o beni dolaştırır hale gelirdi. Kaç defa yerlerde sürüdü beni sayısını bilmem. Hani kendine saldıran ya da onun saldırmak istediği başka bir köpekle karşılaşınca eşimin sadece " hayır " demesiyle yerine saplanan kızım, ben avazım çıktığı kadar hayır diye yırtınsam da beni sallamaz ve kimle dalaşacaksa dalaşırdı. Çook köpek kavgası ayırmak zorunda kaldım o yüzden. Sitede bildiğiniz yılışık bir boxer vardı. Kızım Bugsy bu yılışık ötesi boxerla oynamaya en fazla on dakika dayanabilirdi. Oyunu kestiği zaman da hala laf anlamayıp üzerine giden boxera tek hamlesi gırtlağına saldırmak olurdu. Bir de çok fena insan seçerdi. Normalde insanlar bizi görünce kaldırım değiştirirlerdi, o kadar ürkütücü görünümlü bir köpekti, ama o ürkünç görüntüsü dışında durup dururken saldırmak ısırmak huyları yoktu. Seçtiği insanlara hariç. Sebebini hiç anlayamadık ama çevre apartmanlardan birinin koca göbekli kaytan bıyıklı ve tahminim Doğu asıllı kapıcısını gördüğü anda üzerine saldırmayı huy edinmişti.





    Evde kendisi gibi kapkara bir kediyle yaşayan zavallı kızım çektiği en büyük eziyeti kediden çekti. Adı Puff olan kedi kendi yemeğini yer sonra bu garibimi burnuna attığı bir patiyle uzaklaştırıp sıkılana kadar onun yemeğini de yerdi. Kedinin koltuk ve kanapelere masaya falan çıkmasının yasak olmamasına çıldıran Bugsy o koca cüssesine aldırmadan yemek masasına çıkmaya veya kanapede yatan kişinin göğsüne zıplamaya falan kalkardı. Yine de oldukça uyumlu bir kedi köpek birlikteliği sürdürdüler diyebilirim. Kedim yaşlılıktan hastalanıp öldüğünde en az biz kadar Bugsy de ağladı bence.

    Eşime duyduğu o sahiplik sadakatini en iyi şöyle anlatabilirim. Bir gün türler arası bir köpek yarışmasına katıldık. Ortalık onca köpekle curcuna tabi. Bir minicik Pekinese nerden taktıysa kafasını geldi Bugsynin ayakları altında hev hev ciyaklıyor. Türü bilmeyenler için Pekineseler minicik şeylerdir, ama çok havlak, cazgır ve ısırgandırlar. Bugsynin ise eşimin gözüne bir bakışı var ki hani dile gelebilse" lan sahip nolur emret de şunu iki lokmada yiyiveriyim" diye yalvaracak. Eşim hayır dedikçe Pekinese daha da havlıyor, zavallı kızım emir büyük yerden diye çaresizce havlayan ite tahammül ediyordu.

    Dışarda bu kadar korkunç görünümlü, insanlara kaldırım değiştirten bu köpeğin bir tek korkusu vardı. O da ne olduğunu göremediği ani sesler. Mesela gökgürültüsü, ya da havai fişek patlamaları. O kocaman afilli köpeğin gök gürlediği sırada bir kanape ya da yer minderi altına saklanmaya çalışmasını göz önüne getirin. Yaşadığı sürece bu korkusu geçmedi hiç. Apartmanda kapımız çalındığı zaman falan sadece hırlardı, ama ne hırlama. Eve servis getiren market çırağı tam bunun hırlamalarına alışmıştı ki bir gün kapı eşiğine çıkan kediyi sevmek için elini uzatma gafletinde bulundu. Allahım o köpek bir canavara dönüştü ki, çocukcağızın bileğini dişlerini çenesini zorla açıp kemikleri un ufak etmeden kurtarabilmiştik. Yüzmeyi çok sever bu cinsler ve biz de her deniz kıyısı tatilimize Bugsy ile gidip onunla saatlerce yüzerdik. Bir mart ayında Yedigöller tatilimiz olmuştu ki onca kar görünce köpek tam anlamıyla kendi doğasına dönmüştü.

    Sonra bir gün bu hatunu çiftleştirmeye karar verdik. Gazete ilanı verildi ve uygun koca adayları ile buluşulmaya başlandı. Bu cinsin erkekleri dişilere göre 1.5 kat falan daha iri ve vahşi oluyorlar. Ben gördüğüm her erkek köpeği ama bu Benim kızımı mahveder kaygısıyla geri çevirince eşim konuyu ele aldı ve yine safkan bir erkekle çiftleştirildi. Dünya tatlısı 5 tane siyah topaç doğurdu. Üç erkek ve iki dişi. Gerçi doğum sırasında ilk yavruyla hiç ilgilenmeyip zarını falan yırtmayıp aklımızı hoplattı başta ama sonra çok iyi bir anne oldu. Yaklaşık üç ay o evde bir anne beş yavru ben ve eşim yaşadık. Ki delirme aşamasına geldiğim zamanlar oluyordu. Babalık hakkı olan verilen bir erkek köpek, amcamın çiftliğine yollanan bir dişi yavru ve neredeyse bila bedel sayılacak komik rakamlarla verilen diğer yavrular hepsi de iyi yuvalara gittiler. Ve sonra sıra benim yavrulamama geldi:)


    Hamilelik sırasında bana hep bi uzak temkinli davranan köpek oğlum doğduktan sonra eşime duyduğu sevgi yüzünden kıskançlık krizlerine girmeye başladı. Oğlum 13 aylık olana kadar bizle yaşamaya devam etti ve çocuğun tüm eziyetlerine göğüs gerdi. Ama bebeği kıskandığı ve ondan hazetmediği o kadar belliydi ki ben içime düşen güvensizlikten kurtulamadım. Bebeğe bir şey yaptıktan sonra ( ki hayatı boyunca bir şey yapmayabilirdi ama girilecek risk değildi bence bu ) bir daha onu sevemeyeceğimiz ve evden yollayacağımız gerçeği karşısında bir olay olmadan onu başka bir yere yollamaya karar verdik. Ve kayınvalidemin bahçeli evinde 14 yaşında ölene kadar onun can yoldaşı olarak yaşadı.

    Hayatımın köpekli dönemi Bugsy ile kapandı. Sanırım bu yaştan sonra da tekrar bir köpek beslemem. Çünkü kediye göre daha zahmetli ve daha yorucu. Ama güzel kızımın ve diğer köpeklerimin bana bıraktığı hoş anılar var. Resimler çok kaliteli değil çünkü hiç biri dijital değildi bu resimlerin.

    6 Kişi Yorum Yapmış.

    1. Aman nasıl zevkle okudum bu yazıyı.
      Tek bir yorum yapmak geldi içimden.
      Kendimle ilgili olarak emin gibiydim. İki sessiz sakin melez. Hep aynı evde ve hemen önlerindeki parkta yaşamlarını sürdüren ikili.
      Çılgın, hareketli, değişken Sis ve onun, safkan delişmen köpekleri de ilave olunca
      köpeklerin sahiplerine benzediği sav olmaktan çıkıp gerçeğe dönüştü gözümde iyice.
      Sayende köpek cinslerini de öğrenmiş oldum bu arada. Tek bildiğim Colie idi. Senin siyahi Groenendael in kulak yüz ve önden boyun tüyleri benzerlik gösteriyor sanki biraz.

    2. Asumancım gibi bende aynı zevkle okudum, sonuna doğru ise "Aaaa artık yokmuş" gibi kendime bile saçma gelen bir söz söyledim.
      Alıştıktan sonra çok zor olur ama sen en doğru olanını yapmışsın.
      Biz hepimiz çok sevdiğinden bahçeye almıştık bir kere, çocuklar ilkokul çağında önceleri oymadılar ama sonra bizimki çocukları oyun için kovalamaca oynamaya kalkınca korktular ister istemez bizde gönderdim ama günlercede ağladık.
      Çok da güzelmiş:(

    3. Sis says:

      Asucum,
      Niye hep safkan köpek beslediğimi açıklayayım, ki kedilerim hep sokaktan alınmıştır, hayatta cins kedi olsun kaygım olmadıydı. O bana Bugsyyi veren ve profesyonel köpek yetiştiriciliği yapan arkadaşım demişti ki " cinsler eğer kırılırsa yani melezlik olursa bu cinste sağlık problemlerine ve huylarda bozulmaya yol açar" . Ben de köpek beslemek kediden daha zor bir iş olduğu için hep safkan besleme yoluna gittim. Hatta şu an habire hani Duman denyosunun tuhaflıklarını yazıyorum ya; veterinerimizin dediğine göre bu Dumanın kanında bi yerlerde İran tekiri geni varmış. Ki baktığın zaman belirgin özellikleri görebiliyorsun zaten. Ama tür melezlendiği için ortaya işte böyle manyak bi kedi çıkmış.
      Bu yazıyı açıkçası senin Paçozun bana o güzel yılları hatırlattı diye yazdım. Aynı güzel yıllar uzun olma şartıyla size de nasip olsun inşallah.

    4. Sis says:

      Nurcum,
      Çook zor bir iş cidden böyle kocaman bir hayvanı onu da mutlu edebilecek şartlarda yaşatmak. Asum daha iyi ve yakından yaşıyor hala, çok özveri gerektiriyor.
      Benim gözüm yemedi o kadar sevdiğim bir hayvandan doğası ve güdüleri gereği bebeğime bir kötülük yaptıktan sonra nefret etmeyi.
      Dedikodumu da yapıvereyim,iyi oldu, kayınvalideme azıcık insanlık ve duygu öğretti bu köpek.

    5. Adsız says:

      ben çok severim köpekleri. bütün hayvanları ama özellikle köpekleri severim. dosttur onlar candır. bir tane köpeğim oldu, kangal. adı DUMAN.
      başarılı bir blog tebrik ederim.
      sevgiyle :)

    6. Sis says:

      Esotron,
      Duman şimdiki kedimin adı. Pek hoş değildir aramız adamın deliliği sebebiyle :D
      Teşekkür ederim blog hakkındaki görüşünüz için.

    Siz de Yorum yapın