Barbunya, Fasulye ve The Philanthropist

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler



    Dünden beri dizi kolik oldum yine. Dizi hayatımın olaylarını kısaca özetlersem eğer; önce kurbanının kedisinin patilerine botulinum sürüp kurbanı tırmalatarak öldüren bir katilin bulunmasına; sonra babası tarafından küçük yaşta tacize uğrayan ve doktor olan babası tarafından elektroşok yöntemiyle tedavi edilince kafayı hepten yiyen bir kadının, oyuncak bebeklerine benzer tiplerde yetişkin kadınları kaçırıp o kadınları 2 ay gibi sürelerle paralize edici ilaçlarla bilinçleri açık ama bedenleri kıpırtısız şekilde tutup evcilik oyununa katmasına ve sonunda yakalanmasına; münchausen sendromu yaşayan bir babanın bu rahatsızlığına önce karısını sonra yetişkin oğlunu ve oğlunun kanalıyla lise öğrencilerini kurban edip kendilerini boğmalarına sebep olmasına ve sonunda yakalanmasına tanık oldum. Hayır ben anormal değilim ya nereden çıkardınız. Sadece CSI dizileri,FBI profilcileri, seri katiller, seri cinayetler vs gibi konularda meraklıyım.

    Tabi başlıktaki barbunya ve fasulye bu dizi muhabbetinin neresine oturacak diye merak edebilirsiniz ( ah kitleler merakla beni izliyor sanki ya ). Dün kışlık sebze hazırlığına başladım da arkadaşlar. Boyuma gelen ama benim hala bebek görüp aman sağlıklı ve doğal beslensin gözüyle baktığım sevgili oğluşum kış ortasında da taptaze sebze yiyebilsin diye pazardan 6 kg. barbunya ve 7 kg. taze fasulye yüklenip eve getirdim. Yıkanmaları , ayıklanmaları ve dolaba girmeleri epey zahmetli ve vakit alan bir şey olduğundan mutfakta açtım laptopu bi yandan dizi seyredip bir yandan sebze ayıkladım. Eşoğlu 16 yaşını bitirdiği gün konserve sebzeyi dayayacağım o kesin.

    E tabi dünden beri uzun süre dizi seyretmek zorunda kalınca hep böyle sapıklar ve katillerle uğraşmak bünyeyi biraz bozdu. D@phnenin güzel diye tavsiye ettiği ve ne zamandır göz atılacaklar listemde bekleyen bir diziye başladım. The Philanthropist. İlk bölümde bir barmen kıza kızın inanmamaları arasında Nijerya' da başından geçenleri anlatan milyarder iş adamı, playboy, yeni boşanmış, boşanması öncesi minik oğlunu kaybetmiş, kendine ait gulfstream jeti ve ortağıyla yürüttükleri süper büyük bir şirketi olan Teddy Rist ile tanıştık. Bu Teddy az biraz bahtsız bir adam. Son bir yılda yaşadıkları yüzünden bir boşluğa ve arayışa düşüp iş sebebiyle bulunduğu Nijerya' da yaşanan bir selde karşılaştığı minik oğlanı kurtarmayı kafasına koyuyor ve kurtarıyor. Sonra da ben yararlı ne yapabilirim düşüncesiyle ücra bir köye bir aşı sandığını götürmeye takıyor kafasını. Kutup ayısının kendisini bedeviye benzetip elinden geleni yapması bile ( asiler tarafından kovalanmak, ormanda yılan tarafından ısırılmak, rüşvet verdiği halde hem parasından hem aşılardan olmak ) amacına ulaşmasına engel olamıyor. İkinci bölümde ise Myanmar, Burma ya da Birmanya denen ülkeye bir Çin firmasıyla olan ortaklıkları sonucu gidip; son demokratik seçimi kazandığı halde 20 senedir askeri cunta tarafından ev hapsinde tutulan ülkenin kadın lideriyle, cuntanın çalıştırdığı yakut madenindeki insanlık dışı koşullarla, kendi küçük kız kardeşlerini pazarlayan bir adamla karşılaşan kahramanımız dizinin bundan sonraki seyri konusunda kararımızı vermemize sebep oluyor. Bundan sonra parasını ve gücünü sadece daha fazla para kazanmaya değil iyilik yapıp başka yaşamlara ufak bir dokunuşla bir şeyler katmaya kullanacaktır.Ve bizlere de seyredilesi bir dizinin keyfini çıkarmak düşecektir.



    Dizi ile ilgili bilgiye buradan ve şuradan ulaşabilirsiniz.

    Rome dizisinde Marcus Antonius rolünde izlerken hayran kalmaya başladığım ve bu dizide karşıma çıkınca " oleyyyyy buldum tekrar yakışıklımı" nidalarıyla her alt dudağını yarım kıvırıp gülümsediğinde ekrana yapışmama sebep olan James Purefoy denen güzel yaratığa ise hem adındaki linkten hem de buradan bakabilirsiniz. Çok bakmayın ama kendime ayırmış bulunuyorum güzelliği. İngiliz aksanı, açık ten, açık renk saç, açık renk göz, atletik yapı. İşte beğendiğim erkekler sanki aralarına karbon kağıdı koyup da kopyalanmış gibi hep aynı tip olmak zorunda sanki. Beğendiğim derken sadece ekranlarda değil gerçek yaşamda da böylelerini buluyorum ben. O alt dudağı çapkınca kıvırıp yarım gülümsemeleri ise aslında " biz serseriyiz , hoş olabiliriz ama kesinlikle güven vermeyiz " demelerinin bir yolu.






    Off neyse konudan sapmadan ben 3. bölümü izlemeye gideyim. Bu yazıyı okuyup da diziyi merak eden olursa da seyretsin , pişman olmayacaktır.

    Siz de Yorum yapın