Aşağıdaki yazı BURADAN alıntıdır. Ama bir gerçektir. Lütfen sonuna kadar okuyunuz.Ve o direnen, ağacı koruyan, gerektiğinde polisle çatışan, yatıştırmak gerektiğinde ara bulucu olan, siyasi fikirlerden arınmış özgürlük davasına baş koymuş insanların tekrar ortaya çıkması gerekiyor. Onlar ortaya çıktığında bize de destek vermek, onları korumak düşüyor.
Ama önce bir anti-stres cila çekelim bence. Buyrun izleyin,dinleyin. Her devrim kendi kültürünü doğururmuş. Bizim bu devrimde doğanların haddi hesabı yok ve hepsi muhteşem.
Merhaba, Gezi Parkı hakkında yazmaya geldim yine.
Bu kez güzel şeyler değil fakat yazacaklarım. Maalesef değil.
Bir kere parka dair yanılgıları anlatayım dilim döndüğünce.
Parkta
yaptığımız şeyin adı "Eylem" değil artık. Orada olan şeyin adı "İşgal"
olmuş durumda. 10. gün bitti. 10 koca gün. Ve biz bir şey yapamadık. Bir
şey kazanmayı bırak; doğru dürüst bir şey bile isteyemedik. Bakın, çok
önemli bu nokta, bizim isteklerimiz bile belli değil daha. Ve maalesef
eylem düşüş sürecine girdi artık.
Daha önce de
belirttim, kendi gözlerimi anlatıyorum ben neredeyse sürekli parkta
kalan biri olarak. Düşüş sürecine girdi dedim, neden öyle dediğimi
anlatayım. Bıktık bir kere. Yorulduk artık. Her sabah "Gündoğdu Marşı"
ile uyanırdı Gezi, bu sabah söylenmedi. Söylense bile çok cılızdı.
Belirsizlik bizi yoruyor, yordu. Polis müdahalesi olmadıkça daha da
çöktük.
Biz o parkı
işgal etmek için mi geldik yoksa parkı halka kazandırmak için mi? Her
yere çadırlar kuruldu, her yere. Parkta oturacak yer kalmadı,
yürünmüyor. Parkta meydan bile kalmadı doğru düzgün. Direnişçi
çadırlarını hadi bir nebze anlarım ama nerede bir siyasi parti var, bir
dernek var, bir örgüt var; çadır kurdu parka. Işıklandırdılar çadırları.
Her yerdeler. Sodep, Ödp, Tkp, Edp, Dsip ... niceleri daha. Dostum hani
siyasi değildik? Parkı işgal ettiniz bildiri dağıtımı yaptığınız
çadırlarınızla, oturacak yer kalmadı. Ben senin bildirini almak için mi
geliyorum oraya? Senin propagandalarını dinlemek için mi geliyorum? Yahu
arkadaş dün gece saat sabahın 4'ü, gelmiş bana bildiri veriyor Ödp.
Tayyip şöyle yapıyor, Akp böyle yapıyor ... direnelim... Lan saat zaten
sabahın 4'ü, kıçımızı koyacak yeri zor bulmuşuz, bırak yatmayı. Ben
bunları bilmiyor olsam ne bok işim var orada o saatte? Adı duyulmamış,
unutulmuş, mazide kalmış ne kadar "Sol" parti varsa kendi reklamı
peşinde, bok oldu park.
Üstüne basa basa "Sol" dedim, açıklayayım.
Hani "Her kesimden herkes orada." var ya, heh işte, o artık değişti.
"Her kesimden herkes orada-ydı."
Artık değiller.
Öcalan
posteri açan şerefsizler var çünkü parkta, sayıları hiç de az değil. Bir
gece dolaşan kişi en az 5 tane görür o şerefsizin fotoğraflarını.
Bdp'nin ihanetine uğruyoruz. Çözüm sürecindeki dostları Tayyip'e yardım
ediyorlar orada, sırf ona yardım etmek için geliyorlar oraya, başka
açıklaması yok. Dün gece eşek kadar pankart açtılar "İmralı'dan Gezi'ye
selam var!" diye. Eksik olsun o orospu çocuğunun selamı. İndirtemiyoruz
da o fotoğrafları. Bize kızan kim varsa kendi adıma özür diliyorum o
pankartlar - afişler - posterler için. Başaramıyoruz ama. Gelsinler,
beraber deneylim. Bir kere yedim Bdp'li dayağı, tekrar yemek gerekirse
yine yerim, dert değil. Gezi'de görüştüğümüz arkadaşlar gördüler zaten
ne halde olduğumu, dayak arsızı oldum, yine yerim. Ama işe yaramıyor. 2 -
3 saat uğraşıyoruz bir Öcalan posteri indirtmek için. Müzakere
ediyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz, kavga ediyoruz ... iniyor poster,
en az 2 saatlik uğraş sonucu. E 10 dakika sonra tekrar kalkıyor? Ne
yapalım biz? Yok mu yapacak bir şey? Var. Oraya geldiklerine pişman
edebiliriz onları, o şerefsizin posterlerini bu arkadaşların görünmeyen
yerlerine koyup gönderebilecek kişiler var parkta. Ama o zaman da zaten
hazırda bekleyen medya "Eylemciler birbirine girdi." diyecek. Demeyecek
mi? Diyecek. Tamamen düşeceğiz o zaman. Biz arada kaldık. Orada olan
herkes arada kaldı. Dün gece sabahladım, bu sabah ayrıldım, tüm gece
boyunca konuştuğum ki varsa, 100 insandan 100 tanesi de rahatsız o
posterlerden. Ama süreci anlattım işte size, kan çıkarmadan gitmeyecek
densizler. O zaman da eylemciler kötü olacak herkesin gözünde.
Her kesimden insan var-dı.
Artık yok. Solcular var artık sadece.
Ben ilk
polis dayaklarımı yerken ülkücü dostlar da vardı yanımda. Ben zafer
yaptım, onlar bozkurt yaptı, beraber gaz yedik, birbirimizi taşıdık. E
ama gitti artık bu adamlar. Günlerdir yoklar. 500 tane Bdp'liyi tek
ülkücüye değişmem ben. Bugüne kadar ülkede bir bok beceremeyen solcular
gelip bok ettiler bu olayı. İlk gün orada ağaçlara sarılan, dertleri
sadece doğa olan, ağaçlar olan 19 kişi var, hala parktalar. Onlardan
özür diliyorum. Geldik ve bok ettik onların davasını, onların
mücadelesini. Solcular olarak neye el atsak boka dönüyor zaten
Bukowski'nin dediği gibi. Özür dilerim hepsinden.
Bugün miting var.
Yok milyonlar toplanacakmış, şimdi değil de ne zamanmış.
Meydanda
parti otobüsü istemiyoruz hocam biz. Ben istemiyorum. Ben orada 10
gündür konuştuğum binlerce kişiden kimse istemiyor. Getirip durmayın şu
partileri, bildirileri, dandik gazetelerinizi. Ben yokum bugün mitingde,
gelmiyorum. Sabaha kadar da hiç uyumadım zaten, at gibi uyurum geceye
kadar, gece kalkıp gelirim yine.
Her yerde Gezi Parkı'nın istekler yazılı.
Kafasına esen parti - örgüt - dernek parkın isteklerini yazdırmış afişlere, asmışlar parka.
Hepsi farklı birbirinden, biri diyor kalk gidelim, diğeri diyor bok yeme otur.
"Anayasanın
Gezi Parkı'nın temsilcileri ile yeniden yazılması." diye madde gördüm be
istekler arasında. Böyle bir örgüt bastırmış afişe, asmış oraya. Ruh
hastalarına bak, anayasa yazılacakmış Gezi temsilcileri ile beraber.
Yavrum sen kimsin? Gezi temsilcileri kim? Yahu orada yaşıyorum ben,
benim neden haberim yok? Temsilcimiz mi var bizim? Bizim ne istediğimiz
bile belli değil yahu.
7 maddelik liste sunulmuş.
Kim sundu -
kime sordu - maddeleri kime sordu bilmem fakat bok kabul edilir. Gezi'de
olan kalabalık fazla büyümüş onların gözünde, öyle bir sürü vali -
emniyet müdür görevden aldıracak kuvvetimiz yok bizim, bırakalım kör
bakmayı. Bunların yüzünden de mağlup olacağız. "Gezi Parkı Projesi İptal
Edilsin" de bit işte. Yetsin bu şimdilik. Ama yoook, yıllardır
görmediğin kalabalığı sana geldi zannettin ya, hemen rant bekle,
haysiyetsizler. O maddelerden hepsi kabul edilmediği zaman yine mağlup
sayılacak o halk. Lan tamam Tayyip'e karşıyız falan da karşında da
devlet var. Devlet bu. Sen ise işgaldan başka bir şey yapmıyorsun, orada
eylem falan yok, çingene panayırı artık orası, işgal ettik bittik halka
açacağız dediğimiz yerleri, milletin kafa çekip çekip sızdığı çadırlar
dolu etraf, Ankara kan ağlarken halaylar çeken densizler dolu.
Bir de barikatlar mevzusu var.
Hani polis oraya giremez konuları.
Polis bizi
yavru kediler gibi dağıtır oraya girse. Yaptığımız 10 barikatın 8
tanesini aşmak bir panzerin 3 dakikasını almaz. Diğer 2'si de 5 dakika
ya sürer - ya sürmez. Hayatında panzer görmemiş, Toma'ya panzer diyen
adamlar gaza geliyor orada. Google'a yazıp bakalım panzer nedir. Bir de
barikatlara tekrar bakalım sonra. Polis kendi girmiyor oraya. Giremiyor
değil, girmiyor. Ya parkta çok çocuk var, bebek var, ihtiyar var diye ya
da bunlar nasıl olsa kendi kendi yiyecek diye, bilemiyorum. İkisi de
yatıyor benim aklıma.
İstisnasız her sabah kavga var.
Kadınlar -
erkekler - gruplar. Promil sınırını aşan herkesin bir kavgası var.
Tuvalet sırasında, yemek sırasında, yer sorununda ... revire durmadan
hasta taşınıyor. Ya alkol koması, durmadan kusanlar ya da kavga edip bir
yerleri parçalanan tipler. Polis gelmese bile revir çalışıyor yani. Toz
pembe değil orası. Dün ilk kez yemekte kavga çıktığına şahit oldum.
İnsanlar yemek kalmadı diye yemekhaneye laf atmaya - bağırmaya başladı.
Hani şu bedava yemek dağıtılan yer, oradan bahsediyorum. Hani herkesin
gönüllü çalıştığı, halkın getirdiği malzemeler ile o sıcakta ateş önünde
yemek pişiren arkadaşlar; heh işte onlara bağırıyorlardı "Madem yemek
kalmayacak söyleyin lan, ne diye sıra beklettiniz!" diye. Birbirlerini
dövüyorlar olmasın diye ağzının orasına çarpamıyorsun da.
Eskiden içkileri toplardık.
Artık
olmuyor zira sayı inanılmaz çoğaldı, hem içen grup sayısı hem de alınan
alkol miktarı. Bunlar çoğalınca biz de etkisiz kalıyoruz. Halkındır
burası dediğimiz yeri halktan da aldık; ortaya karpuz kesip rakı
içiyoruz. Bak sahi ya; rakı masası falan kuruluyor.
Bizim bir liderimiz yok.
Bize bir lider lazım.
Mehmet Ali Alabora oynadığı banka reklamları yüzünden,
Zülfü Livaneli geçmişindeki Chp vekilliği yüzünden,
Sırrı Süreyya Önder de Öcalan'a yakınlığı yüzünden istenmiyor.
Bize; bizi
bir parti altında falan toplamayacak, teşebbüs etmeyecek, sadece Gezi'yi
temsil edecek biri lazım ama bulamadık, çıkaramadık. Her parti rant
peşinde koşup böldü de böldü bizi, her kafadan ayrı istekler çıktı. Gir
parka, dolaş, en az 50 tane farklı istek var altında farklı partilerin
adı olan afişlerde. Oradan bir siktirip gitseler çok daha güzel olacak
aslında.
Sıcak bira içiyorlar.
Bunca yıllık
alkolik adamım ki aslında değilmişim bak 10 gündür ağzıma sürmedim; lan
arkadaş sıcak bira içeceğime bamya suyu içerim ben. Hayatımda hiç bamya
suyu içmediğimi ve bamyayı masada dahi görmeye dayanamadığımı da
belirteyim. Öyle lanet, öyle iğrenç bir şey sıcak bira. Hele ki o
sıcakta. Dertleri o biradan zevk falan almak değil yani. Kafayı bulup
ona buna yavşamak. Etraftaki insanlara bak biz içiyoruzu göstermek.
İnsan başka türlü sıcak bira içmez çünkü. Güzel güzel konuştu bu sabah
bir abi, 6 gibi. Başka bir grupla alkol hakkında konuşurken bizim
yanımızdan bir kadın atladı. Bizim Tayyip'den ne farkımız kalırmış yasak
dersek, o birasını içip Şerefine Tayyip demeye gelmiş oraya. Hemen
arkamda sabaha kadar içip içip, 4 gibi sızıp, 6 gibi uyanınca "Bira var
mı?" diye sorup o saatte yeni birasına da başladığını belirteyim bu
ablanın. Adam da o kadar naif anlatıyor ki derdini özür dileye dileye.
Ama abla sarhoş. Ki dediğim gibi adam taa karşıyla konuşuyordu, lafa
atladı bu. Sarhoş ama, laf anlamıyor. Yasaklayamazsınız diyor. Artık en
sonunda "Biz yasak demiyoruz, öneri sunuyoruz. Ne kazandık ki
kutluyoruz?" dedim ve abla utandı, elinden bira şişesini bırakıp
usuuuulca kafasını önüne nah eğdi. Cak cak konuşmaya devam etti yine.
Umursamadık artık, ne yapalım. Ne yapalım yani? Sen söyle cidden, biz ne
yapacağımızı bilemiyoruz, sen söyle onu yapalım.
Sabah çöp toplayan ekip ilk kez sinirliydi bugün.
Kırık bira
şişesini temizlemekten yoruldular. Yerlerden izmarit toplamaktan
sıkıldılar. Artık çatlak sesler yükseliyor, görün bunu artık.
Ki işin diğer tarafına geleyim; maddi külfet.
Hadi ben
işverenim, işi bırakıp geldim. Millet yıllık izninden kullandı geldi ama
oraya, izinler bitiyor. Öğrencilerin finalleri - bütleri başlıyor.
Taksim'e ulaşmak kolay değil, ülke gibi şehir İstanbul, insanlar her gün
en az 20 lira ulaşım parası veriyor. "Paramız kalmadı akbil
doldurmaktan" laflarını duymaya başladım ben çok kişiden. Paralar
bitiyor, izinler bitiyor, akbiller bitiyor ama hala bizim ne yaptığımız
belli değil, toplan dur.
Ankara kan
ağlıyor dün gece, onca arkadaşım gözaltına alındı, oralardan doğru
etrafa ulaşıp numaramı vermeye, partiden vekillere falan ulaşıp
gözaltından adam almaya çalışıyorum ben ama bizim orası halay çekiyor.
Anca halay, bir bok yok başka. Gidip dedim artık, yahu dedim diğer
şehirler bizim başlattığımız direnişte kan kusuyor, Ankara perişan,
bırakın halayı. "Halay eylemin namusudur, halay durmaz." diyor bana
hadsiz. Halay için anayasa falan yazılmış demek.
Dilek balonu denen bir bok var, o moda oldu.
Yak gitsin. İşaret fişeği, yolla gitsin.
Gece beraber
kaldığımız çocuklar anlatıyor ki çiçek çocuklardı cidden, muazzam
insanlardı hepsi, beni de eklediler, buradan sevgi - saygı sunuyorum
onlara. 1993 doğumlu birine saygı sunacağım aklımın ucundan geçmezdi
fakat Haliç Üniversitesi Elektrik - Elektronik Mühendisliği okuyan Ozan;
eleman cidden hak ediyor. 93'lüyüm dediği an lan dedim acaba 3 gündür
uyumadım diye mi sohbet edebiliyorum bununla diye düşündüm. Sabaha kadar
inanılmaz güzel sohbetler ettik. Limonata, kola içtik. Emre vardı yine
aynı bölümden, keza o da muazzam çocuk.
Ne diyordum,
dilek balonu. Ozan anlattı; elemana demişler ki; hocam, rüzgar da yok,
atma parkın içinde. Ama dana dinlememiş, parkın içinden dilek balonu
göndermiş. O da ağaca takılmış, yakmış ağacın dallarını. Az kalsın ağaç
yanıyormuş, parkın Divan Otel çıkışına gidip bakın. E şimdi biz ne
yapalım bu tiplere?
Park düşüyor. Park işi sadece laylaya vurdu. Gece 2'den sonra zor yürüyor insanlar alkolden.
Hiç bir şey kazanmadığımız halde kazandık havalarına girdik.
İşin kötüsü kazandık havasından bile sıkıldık artık. O bile bitiyor.
Gezi düşüyor. Gezi bir tane bile olası bir istek belirtmeden dağılmak üzere.
İy şeyler yok mu?
Az da olsa var.
Bir kere dün
gece beraber sabahladığımız bir arkadaşım var buradan, çok çok severim
kendisini, yine kendisi belli etmek isterse kendini yazar. 6 - 7 kişilik
bir grup çok güzel vakit geçirdik sabaha kadar.
Selçuk ve eşi var bir de.
Karşımda
çadır kurmaya çalışıyorlardı. Gidip fener tutayım dedim, dedi abi ben
çadır kurmasını da bilmiyorum. E dedim ben de bilmiyorum. Başladık
uğraşmaya. Sonra yukarıda bahsettiğim Ozan geldi işte, 6 elimizle bir
çadırı doğrulttuk. Süper insanlardı.
Taksim Point Hotel var.
Oteli aradım
1 - 2 saat önce, bir görevli adı aldım. Ardından farklı şehirlerde
nazımın geçeceği arkadaşları aradım, o şehrin meşhur neyi varsa otelin
personeline gönderdim. Kastamonu'dan çekme helva, İzmit'den pişmaniye,
Afyon'dan kaymak, vs ... arkadaşlarım o otelin personeline kargo yaptı.
Zira otel bize kapılarını öyle bir açtı ki; otel resmen bizim.
Lavabo sorun
orada, özellikle kadınlar için. Fakat adamlar 3 katta 3 lavabo açtılar,
lobileri bize bıraktılar, her yere uzatma kabloları ile çoklu fiş
çekmişler, şarj ettik telefonları. Tuvaletler sürekli temizlendi. Gece
bir ara gittiğimizde kağıt havlu olması gereken yerde tuvalet kağıtları
vardı ve "Kağıt Havlumuz Kalmadı - Kusura Bakmayın." diye not
yapıştırmışlardı. Lobinin koltuklarında uyuyordu direnişçiler. O oteli
sevelim. Tuvalete her geleni otel müşterisi gibi karşılıyorlar, öyle
"iyi hadi geç geç." havaları asla yok. Müthişti.
Başka da bir şey yok aslına bakarsak.
Yardımlaşma yine var, azalma yok.
Saygı yine var, taciz yok, hırsızlık yok.
Fakat
yukarıda yazdıklarım gerçek. Beni azıcık bilirsiniz, laf saklayan adam
değilim ben, ne görüyorsam, ne düşünüyorsam onları yazdım. Konuştuğum
insanların çoğu da katılıyor düşündüklerime.
Polis lazım bize.
Rahat bize battı.
Gezi bok oluyor, 2 - 3 gün önceden haber vereyim.
Öyle şeyler yazdım ki; sanılmasın vazgeçtim Gezi'den.
Evet, aklım Ankara'da. Orada var mücadele, burası gibi panayır yok.
Fakat
başladığım işi yarım bırakmam artık, Gezi'den dönmem. Sadece bugün
miting var diye yokum, kızıyorum partizanlık olunca fakat gece yine
oradayım. Yarın gece. Sonraki gece.
Gezi'ye ilk
giren değilim, direnişe ilk katılan değilim o parkta fakat söz
veriyorum, son çıkanlardan olacağım. Ama acilen bir lider seçip, sadece
Gezi için siyasi çizgisi olmayan bir lider seçip; mantıklı, devletin
kabul edeceği istekler sunmazsak kaybetmek üzereyiz.
Moral bozmak isteyeceğim en son şey.
Fakat yalan yere ümitlendirmek daha kötü moral bozmaktan.
Acı gerçekler iyidir tatlı yalanlardan.
Biz burayı bok ediyoruz, evden çıkın, gelin, burayı kurtarın bizden.
Biz beceremedik, beceremiyoruz.
Orada bir çok insanla tanıştım beni sadece John olarak bilen.
Onlara söyledim adımı elbet tanışırken, bu yazı da gerçek adımla bitsin madem.
Gezi'den sevgiler.
Can beye katılıyorum, bu bir direniş, diriliş ve sadece ağaç meselesi değil hükümete başkaldırı, hükümetin yaptığı DİĞER kepazeliklere uyarı, hükümeti istifaya çağrı olmalıdır Fanta gençlik festivali gibi görüntülerle zarar veririz ve herkesi soğuturuz. Hele hele bölücüler, pkk lılar, bdp liler 10 metre uzağına bile sokulmamalıdır.
gezi direnişinin lidersiz olması, onu kollektif bir devrim yapar. işin içine lider girdiği an, partilerden bir farkı kalmaz. bilinçli bir taksim konseyinin, bu işe, toplumun bütün katmanlarını katarak, bayraksız ve flamasız daha da güçlendireceğine inancım sonsuz.
sevgiyle.