Hepimiz veya çoğumuz diyeyim, internete eğlenmeye, vakit geçirmeye, belki bir şeyler öğrenmeye giriyoruz. Ama çoğunlukla gündelik hayatımızın bizi karşılaştırabildiği karamsar şeylerden uzak kalmaya çalışıyoruz. En azından benim için bu böyle. Tabii ki bazen bunun başarılamadığı da oluyor. Bazen surf yaparken karşınıza çıkan bir yazı, bazen bir blogda gördüğünüz bir şey sizi hayatın acı yönleriyle karşı karşıya getirebiliyor.
MaFiAMaX kanalıyla tanıdığım bir blogdu bu. Onun kendi bloguna attığı başlıkla Bir Kahramanın Günlüğü. 1981 doğumlu gencecik bir adamın kansere karşı verdiği savaşı anlattığı, sadece anlatmakla kalmayıp belki birilerine yardımı olursa zihniyetiyle yazdığı bir günceydi. -Di diyorum çünkü vefat etti. Umarım şimdi olduğu yer dünyada geçirdiği kısa zamanına göre daha mutlu olduğu bir yerdir.
Ben sevmem ölümü, hastalığı, umutsuzluğu; ağlatabilecek hiç bir şeyi sevmem. O yüzden bu ağlak muhabbeti burada kesip bu ölümün bana düşündürdüğü başka bir şeye girmek istiyorum.
İnternet denilen çöplük bünyesinde bu kadar çok iti, kopuğu, yararsız adamı, kadın tavlamak uğruna blog yazanları, sitesini kişisel haremi gibi kullanmaya kalkan adminleri, evdeki hanımın yüzüne gündüz internette kırdığı fındıkları düşünmeden bakabilen tiynetteki adamları, istenmediği yerden ahmet diye gidip mehmet diye geri dönebilenleri, korkusuzca oynayabileceği sex oyunları arayanları, velhasıl her tür boş adamı barındırırken; verdiğim iki linkin sahipleri gibi çok düzgün adamları da barındırıyor. Bu birincisiydi.
İkincisi ise; hayat çok kısa lan. Ne zaman öleceğimiz hiç belli değil. Ben bu dünyadaki sayısı belli olmayan günlerimin kimse tarafından bana eziyet haline getirilmemesine karar verdim. Salla gitsin mantığıyla yaşıyorum. Kimseye istemediği bir şeyi yapmadığım gibi kimsenin de bana istemediğim bir şeyi yapmasına meydan vermiyorum. tabii bunu diyorum ama her zaman bu kadar kolay olamıyor. Genelde bana istemediğim şeyler yapıldığında ben dişimi sıkmakla yetiniyorum. Olsun, bu da bana bir şeyler katıyordur mutlaka.
Belki iki gündür geçirdiğim hastalık ve ateş hali yüzünden iyice duygusala bağlamak üzereyim. Ben kaçar.
Unutmayın, hayat çok kısa ve belirsizliklerle dolu. Hedonizm açısından değil, latince anlamıyla Carpe diem...
MaFiAMaX kanalıyla tanıdığım bir blogdu bu. Onun kendi bloguna attığı başlıkla Bir Kahramanın Günlüğü. 1981 doğumlu gencecik bir adamın kansere karşı verdiği savaşı anlattığı, sadece anlatmakla kalmayıp belki birilerine yardımı olursa zihniyetiyle yazdığı bir günceydi. -Di diyorum çünkü vefat etti. Umarım şimdi olduğu yer dünyada geçirdiği kısa zamanına göre daha mutlu olduğu bir yerdir.
Ben sevmem ölümü, hastalığı, umutsuzluğu; ağlatabilecek hiç bir şeyi sevmem. O yüzden bu ağlak muhabbeti burada kesip bu ölümün bana düşündürdüğü başka bir şeye girmek istiyorum.
İnternet denilen çöplük bünyesinde bu kadar çok iti, kopuğu, yararsız adamı, kadın tavlamak uğruna blog yazanları, sitesini kişisel haremi gibi kullanmaya kalkan adminleri, evdeki hanımın yüzüne gündüz internette kırdığı fındıkları düşünmeden bakabilen tiynetteki adamları, istenmediği yerden ahmet diye gidip mehmet diye geri dönebilenleri, korkusuzca oynayabileceği sex oyunları arayanları, velhasıl her tür boş adamı barındırırken; verdiğim iki linkin sahipleri gibi çok düzgün adamları da barındırıyor. Bu birincisiydi.
İkincisi ise; hayat çok kısa lan. Ne zaman öleceğimiz hiç belli değil. Ben bu dünyadaki sayısı belli olmayan günlerimin kimse tarafından bana eziyet haline getirilmemesine karar verdim. Salla gitsin mantığıyla yaşıyorum. Kimseye istemediği bir şeyi yapmadığım gibi kimsenin de bana istemediğim bir şeyi yapmasına meydan vermiyorum. tabii bunu diyorum ama her zaman bu kadar kolay olamıyor. Genelde bana istemediğim şeyler yapıldığında ben dişimi sıkmakla yetiniyorum. Olsun, bu da bana bir şeyler katıyordur mutlaka.
Belki iki gündür geçirdiğim hastalık ve ateş hali yüzünden iyice duygusala bağlamak üzereyim. Ben kaçar.
Unutmayın, hayat çok kısa ve belirsizliklerle dolu. Hedonizm açısından değil, latince anlamıyla Carpe diem...
Masaya oturdum, blogu açtım önce senin yorumu görüp o an seni aklımdan geçirdiğim için şaşırarak yorumuna cevap verdim sonra dönüp bu yazıyı gördüm. Ben de ateş hastalık yüzünden duygusallaştığım için ..neyse uzatmıyayım. Yorumunun cevabını okursan anlarsın kafamın neden karıştığını. Yaşam tuhaf rastlantılarla dolu.
Ah Sis bu ölümü başka bir blogda da okudum, içim o kadar acıdı ki cevap bile yazamadım. Hani derler ya "ölüm adın kalleş olsun" diye, tam uyar işte bu duruma. Ne diyeyim huzurla uyusun yattığı yerde, acıları dinmiştir belki.
Herşeye rağmen güzel bir hafta umuduyla...
@Sevgili Asuman,
Okudum cevabını, cidden hayat tuhaf raslantılarla dolu. Umarım çoğu bundan daha güzel tesadüfler olur.
@ Sevgili Leylak,
Çok iç yakıyor her zamansız ölümde olduğu gibi. İnsanın kendi başına gelmesi ise düşünülemiyor bile. Ufak yaşlarında gözümüzden sakınırken, hep kollayıp korurken 20 li yaşlarından sonra tamam bitti korumacı görevim derken olabilecek böyle bir şey hayal edilme ötesi.