Bir Yazı Yaratalım-Kış Gecesi

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler


    yeni bir yazı yaratalımda beraber olalım inşallah bayram tatili arkasından.Her dine,her kültüre hitab edebilecek bir şey yazayım istedim.Umarım başarırım.eller kalemlere...

    KONUSU:Yılbaşı gecesi.belki de olabilecek en kötü ruh halindeydi.Odun efecti verilmiş gazlı sobasına baktığında aklına gelen yılbaşı manzaraları bu evde kesinlikle yoktu..Yeni bir yıla uyanmanın umuduyla yatağına yattı.Bir süre sonra…
    Kendisini neyin uyandırdığını bile anlamamıştı.Derinden gelen bir uğultu (ki kulak kabarttığında neredeyse anlamlı sözcüklerdi.’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’
    Yatağından kalkıp kapıya elini uzattığında bir anda gözlerinde bembeyaz bir ışık parlaması oldu.

    4 Kişi Yorum Yapmış.

    1. Sis says:

      Adsız dedi ki...

      Yılbaşı gecesi.belki de olabilecek en kötü ruh halindeydi.Odun efecti verilmiş gazlı sobasına baktığında aklına gelen yılbaşı manzaraları bu evde kesinlikle yoktu..Yeni bir yıla uyanmanın umuduyla yatağına yattı.Bir süre sonra…
      Kendisini neyin uyandırdığını bile anlamamıştı.Derinden gelen bir uğultu (ki kulak kabarttığında neredeyse anlamlı sözcüklerdi.’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’
      Yatağından kalkıp kapıya elini uzattığında bir anda gözlerinde bembeyaz bir ışık parlaması oldu.

      Bir kaç dakika gözlerini açamadı. İlk ışık parlamasından sonra gözlerini kapattı ve geçmişi bir film şeridi gibi gözlerinin önünde belirdi."ben" kelimesi kendisini çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını hatırlattı. "sen" kelimesinin hatırlatacağı tek kişi vardı zaten. hemen o aklına geldi. onunla geçirdiği güzel üç ayı düşündü.belki hayatının geri kalan kısmını yaşamamış saydığı için bu üç aylık süre ile ilgili o kadar çok anı gelip geçtiki gözünün önünden hepsini yeniden yaşamış gibi mutlu oldu. "ulaşılamaz" kelimesi içini acıttı. ona ulaşamıyacağına emindi. bunca zamandan sonra imkansızdı bu. ellerinden kayıp gittiği günden beri pişmandı ve ona ulaşmayı tekrar eskiye dönmeyi o kadar çok istedi ve bunun için herşeyi geride bırakıp bu büyük ormandaki küçük klübesine taşındı ve sanki bir inzivaya çekilmiş keşiş gibi burada kendisi ve hayalleri ile yaşamayı seçmişti. "anlamsız" kelimesi ayrılıkdıkları güne götürdü. anlamsız bir mesele yüzünden ve karşılıklı inatlaşmalarla herşeyi bu duruma sokan yine kendisi idi. "ölümcül tehlike" ye bir anlam veremedi. ölümcül tehlike ne olabilirdi ki?

      İlk aklına gelen düşünceyi hemen kovmak ister gibi başını iki yana salladı ve "hayır hayır olamaz, olmasın" dedi. ama o düşünce çakılıp kaldı beynine. acaba uğruna herşeyini geride bıraktığı ölümcül bir tehlike ile karşı karşıyamıydı? başında bir bela yada hastalık mı vardı acaba? bu düşüncelerle neşesi iyice kaçtı. hemen sırt çantasına bir iki eşyasını koydu ve kapıyı bile kilitlemeden yola koyuldu. yaşadığı şehri biliyordu. sora sora bulurum nasıl osla dedi . 2 saatlik bir yürüyüşten sonra ormandaki dar yola çıktı. yola çıkmasından yarım saat sonra arkasından bir motor sesi duydu. arkasına döndü ve ona doğru gelen eski model bir kamyonet geldiğini gördü. yolun ortasında el sallayarak kamyoneti durdurdu ve onuda kasabaya kadar götürüp götüremiyeceklerini sordu. arabanın içinde yer yoktu. eğer kasada gitmeyi kabul ederse alabileceklerini söylediler. teşekkür etti ve tek hamlede kasaya atladı. daha 10 15 dk olmuştuki birden büyük bir gürültü ile kamyonet yolun kenarındaki uçuruma doğru yuvarlanmaya başladı. daha ilk taklada kamyonetin kasası karın bölgesine gelmiş ve yarı canı orda gitmişti.kamyonet üzerinden aşıp uçurumun dibine doğru yuvarlanmaya devam ediyordu. belden aşağısını hissetmiyordu. ayrıca karnında giderek artan bir sancı hissediyordu. içinde bir yerlerde büyük bir kanama olduğunu ve yavaş yavaş kanının çekildiğini hissetmeye başladı. işte o anda "ölümcül tehlike" nin ne olduğunu anladı......

    2. Sis says:

      13 Aralık 2008 Cumartesi 20:02
      Sishyphos dedi ki...

      Yılbaşı gecesi.belki de olabilecek en kötü ruh halindeydi.Odun efecti verilmiş gazlı sobasına baktığında aklına gelen yılbaşı manzaraları bu evde kesinlikle yoktu..Yeni bir yıla uyanmanın umuduyla yatağına yattı.Bir süre sonra…
      Kendisini neyin uyandırdığını bile anlamamıştı.Derinden gelen bir uğultu (ki kulak kabarttığında neredeyse anlamlı sözcüklerdi.’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’
      Yatağından kalkıp kapıya elini uzattığında bir anda gözlerinde bembeyaz bir ışık parlaması oldu.Kısa bir süre görüşünü tümüyle kaybetti ,belki 5 saniye belki 10 saniye.Tekrar görebilmeye başladığında kapıyı açmış olduğunu fark etti.Açtığını hatırlamasa da açmıştı işte.Odasından koridora adım atmıştı bile.Duyduğu uğultunun nereden geldiğini anlamaya çalıştı bir an.Ses sanki alt kattan salondan veya sokak kapısı önünden geliyordu.Bu müstakil eve taşınma konusunda eşine ne kadar karşı çıkmış olduğunu hatırladı bir an için.Onun zorlamasıyla taşındıkları bu evde son bir senedir,eşi onu terk edeli ,yalnız başına ve her gece korkuyla dolu olarak yaşıyordu.satabilmiş olsa bir gece bile geçirmezdi bu evde aslında.Arkasındaki koruluk,koruluktan sabahları erken saatte gelen bülbül sesleri,çevrede fazla yerleşim olmamasından kaynaklanan temiz hava bunlar eşinin bu evi satın almasındaki etkenlerdi.Ama o gideli kendisine sadece geceleri koruluktan gelen sesleri dinleyerek uyumaya çalışmanın huzursuzluğu,çevrede çok az ev ve insan olmasının tedirginliği ve şehir merkezine 1.5 saat süren geliş gidişlerin eziyeti kalmıştı.Belki de kardeşinin tavsiyesine uyup burası satılana kadar onun evine yerleşmeliydi.Ama istememişti açıkçası tekrar kardeşiyle ve annesiyle aynı evde yaşamayı.
      Merdiven başındaki ışığı açıp aşağı inmeye başladı.Her zamanki gibi gece yatarken sokak kapısının dışını aydınlatan sahanlık lambasını açık bırakmıştı.O ışık en azından gelen olursa görmesini sağlayıp sahte bir güven veriyordu.Sanki gece geleni çok olurmuş gibi ya da gece gelen olsa niyeti iyi olacakmış gibi.O kadar izole yalnız bir hayat kurmuştu ki son bir senedir kendisini aramadan gelebilecek yakınlıkta nerdeyse kimse bırakmamıştı hayatında.Pencereden baktığında ışığın altında kimse olmaması onu şaşırtmadı.Sesin kaynağı kapının dışı değildi zaten.Alt kata indiğinde fark etmişti ki ses duvarlardan geliyordu.
      Olabilirmiydi böyle saçma bir şey?Duvara yaklaşıp elini dayadığında o uğultunun ritmine uygun bir titreşim hissetti.Sanki her sözcüğü vurguyla tekrarlayan o ses aynı zamanda duvarı hareket ettiriyordu.
      ’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’.
      ’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’.
      ’’ben sen ulaşılamaz anlaşılmaz ölümcül tehlike’’
      Sözcüklerin bu kadar net anlaşılır olmasına çok şaşırarak duvara kulağını yapıştırdı.Sözcükler beyninde çığlık atarken bedenini de hareket ettiriyordu sanki.O titreşimdeki tehditkarlığı fark etmemesine imkan yoktu.Beyninin sağduyu kısmı kapıyı açıp arabasına atlayıp hızla oradan ayrılmasını söylerken merak kısmı da bu yaşadığı akıl almaz olayın mantıklı açıklamasını araştırmasını söylüyordu.
      Çocukluğunda da duyduğu ama kimseyi inandıramadığı o psişik iletiler tekrar başlamış olabilirmiydi?Gerçi o zaman duydukları daha çok emir cümleleriydi.Anne ve babası hiç inanmamışlar ve yaptığı yaramazlıklara kılıf olması için o cümleleri duyduğuna kendini inandırdığını söylemişlerdi hep.Ehh hangi yetişkin inanırdı ki kendisine duvarı boyamasını veya merdivenden aşağı atlamasını emreden bir ses duyduğunu söylemesine.Oysa o duydukları da şu anda duyduğu ses kadar gerçekti.Duyduğu emirler kendisine ve çevresine zarar vermeye başlar hale geldiğinde kendisini götürdükleri psikiatrist de yaklaşık iki yıl süren terapinin ardından kendisini o emirleri sadece hayal ettiğine inandırmayı başarmıştı.Ve arkası kesilmişti duyduğu seslerin .Taa bugüne kadar 19 senedir hiç ses duymamıştı.
      Düşünceleri birden duvardan ani ve tek defalık bir darbe hissetmesi ile kesildi.O darbe ile birlikte ses de durmuştu.Büyük bir panikle duvardan uzaklaşırken fark etti ki ses sürdükçe güvendeydi aslında.Şimdi çok daha kötü bir şey başlayacakmış hissi paniğinin altından sıyrıldı hızla.Geri geri duvardan uzaklaşırken sırtı sokak kapısına dayandı:Gidecek yeri kalmamış olduğunu fark etmesiyle birlikte önündeki duvar şekil değiştirmeye başladı.Bir nabız gibi atıyordu şimdi duvar.Bir renk cümbüşü başlamıştı gözlerinin önünde.Duvarın her şişmesi ve sönmesiyle hızla değişen renkler.Kan kırmızısından siyaha kadar sürekli bir renk değişimi.Duvar şişmeye başladığında renk açılmaya başlıyor sönerken de hızla koyu renklere dönüyordu.Duvardaki nabız da kendi nabzı ile aynı hızla atıyordu sanki.Ve duvar en şiş halinde dolayısıyla da en açık renkte iken duvarın içindeki gölgeleri görebiliyordu.Sanki içindeki insanlar elleriyle o şişmiş zarı yırtıp dışarı çıkmaya çalışıyor gibiydiler.Kısa bir an mantığı galip geldi ve bu evden çıkması gerektiğini düşünmeye başladı.Ama sokak kapısı her zaman gece kilitlenir ve anahtarı da çantasının içine konurdu ki çantası da şu anda salonda duruyordu.Duvarın içindekilerin çantasına ulaşmasına engel olacaklarından o kadar emindi ki.
      İçerdeki kokuyu fark ettiğinde ise daha çok şaşırdı.Koku bu kadar güçlüyken yeni başlamış olamazdı,belki de en baştan beri koku vardı da kendisi panik sebebiyle yeni fark etmişti.Çok güçlü bir portakal kokusuydu.Sanki bir portakal bahçesindeymişcesine güçlü.Duvardaki nabızın her atışında kokunun da arttığını fark etti.Tüm duyularıyla yaşadığı bu kabusun hiç de iyi bir sonla bitmeyeceğinden emindi.
      Ve bir şey daha fark etti ki bu şey onun paniğinin iyice artmasına sebep oldu.Duvar her şiştiğinde sanki incelen bir zar gibiydi.İçerdeki insan figürleri çok daha netleşmişti.Dışarı çıkmayı başaracaklar yakında diye düşünürken içindeki son sağduyu kırıntısı ona buradan gitmesi için son şansı olduğunu fısıldadı.Ama duyuları uyuşmuş gibiydi ve hareket edemiyordu sanki.Adım atmaya çalıştıkça bacakları emre uymamazlıktan geliyordu.Yere çakılmış kıpırdayamaz ve hissettiği titreşim duyduğu ses ve gördüğü renklerle hipnotize olmuş bir haldeydi.Duvardaki nabız son defa güçlü bir şekilde attı ve o anda içerdekilerin elleri duvarı yırtıp bir delik açmayı başardı.Duyduğu korku onların artık oradan çıkabileceklerini anlamasıyla o kadar yoğunlaştı ki.Gördüğü parmaklar açtıkları ufak deliği yırtarak büyütmeye çalışıyorlardı.İçerden çıkacak olanların kendisine zararı dokunacağını çok iyi bildiği halde far ışığına yakalanmış tavşan misali parmak ucunu bile kıpırdatamaz halde oraya çakılı kalmıştı.
      Parmaklar ortak çalışmalarının sonucunda duvarda bir insanın geçebileceği büyüklükte bir yırtık açmayı başardıklarında duvardan dışarı adım atan insanları silüet halinde görmesiyle bilincini kaybetmesi nerdeyse aynı anda oldu.
      ……………
      …………….
      …………….
      Sabah vizitesine başlamaya hazırlanan Profesör Ahmet Bey asistanlarıyla birlikte nöroloji servisinin hasta odalarına doğru yürümeye başladı.İlk odanın kapısını açıp diğer doktorlar ve öğrencilerle birlikte içeri girdiklerinde asistanına döndü:
      -Ali Bey,hastanın geçmişi nedir anlatın lütfen..
      -Hastamız 39 yaşında kadın,3 gün önce yakınları tarafından servisimize getirildi.Yalnız yaşadığı evinde kardeşi tarafından katatonik halde bulunmuş.Ne kadar bir süre evinde o halde kaldı bilmiyoruz ama yanılmıyorsam en az 48 saati o şekilde geçirmiş.Çekilen tomografi ve yapılan diğer tetkikler sonucu belki de doğumsal olan bir beyin tümörü tesbit ettik.Bu yaşına kadar o tümörle yaşaması bile şans olmuş aslında.Hiç bir belirti vermeden büyümüş bir tümör karşımızdaki ve talamus bölgesindeki duyu merkezlerine baskıda bulunmuş.Neden katatoniye girdiği hakkında henüz tıbbi bir sebep bulamadık.Büyük ihtimalle duyuları üzerindeki tümörün baskısı sonucu ciddi halusinasyonlar görmüş olabilir.Ve ruhsal durumu bu hayallere katlanamadığı için beyin kendisini kapatmış olabilir.Tümör ameliyat edilemez durumda.Ameliyata alsak bile sonucunda tüm duyu merkezleri hasar görmüş bir bitki halinde yaşamına devam etme riski var.Yarınki heyete dosyasını sokup orada bir karar alacağız ve ameliyat risklerini ailesine bildirip onaylarlarsa ameliyata alacağız.Kurtulma şansı sıfır olsa da ameliyatı deneysel çalışmalar açısından öğretici olabilir diye düşünüyoruz.

    3. MeDiKaL says:

      Adsız ve Sis ellerinize sağlık. İki yazıyıda çok beğendim. :)

    4. MeDiKaL says:

      Çok sevdiğim bir hikayeyi buraya yazmak istedim. Umarım beğenirsiniz.

      Dost olduğumuz belli olsun

      Bir hikayecik: İbrahim (as) zamanından kalan. Belkide rivayet.

      Olay, Diyar-ı Urfa’da geçmekte. Halilülrahman Gölü (Balıklı Göl ) Urfa’da. Halk tabiri ile ’’Dergah’’.

      Gelelim rivayete:

      Nemrut, İbrahim (as) yakmak için odun toplatmaya başladığı vakit, ahali günlerce odun toplamış, bu arada bir ’’kuş’’ evet bir kuşta gagasına aldığı ot parçacıklarını odunların üzerine bırakmaya başlamış.

      İbrahim(as) kuş’a seslenerek,

      - Ya kuş taşıdığın ot parçacıklarının ateşe ne faydası olacak diye sormuş?

      Kuş cevap vermiş;

      - Maksat ’’düşman ’’ olduğumuz belli olsun.

      İbrahim (as) mancınıkla ateşe atıldığı vakit;

      Bu kez; başkaca bir ’’kuş’’ evet bir kuşta gagasına aldığı su damlasını ateşe dökmeye çalışıyormuş;

      Yine İbrahim (as) kuşa seslenerek,

      - Ya kuş taşıdığın suyun ateşe ne faydası olacak diye sormuş?

      Kuş cevap vermiş;

      -Maksat ’’DOST’’ olduğumuz belli olsun.

    Siz de Yorum yapın