80'lerde Çocuk Olmak

    Yazan: MeDiKaL Etiket: »
    Beğeniler


    Sizinde çocukluğunuz ve gençliğiniz 80'li yıllarda geçtiyse nostaljik bir gezintiye ne dersiniz? Bence yüzyıl içindeki en şanslı kuşatır 80 kuşağı.


    80'ler demek 12 Eylül Darbesi demek, Kenan Evren demek



    Türkiye'nin kaderini değiştiren Tonton Amca Turgut Özal demek



    Akşam yatmadan önce Adile Teyzemizden masallar ve nasihatler dinlemek demek



    Sabah siyah önlüklerimizi giyip okula yürüyerek gitmek demek



    Hafta sonları Barış Abiden Adam olmanın yollarını öğrenmek demek



    Okulda Cin Ali serisini okumak demek



    sokakta korkusuzca oyunlar oynamak demek













    Teknolojiden biraz uzak bir yaşam demek

























    Tek kanal televizyon demek TRT demek













    Mecburen her saniyesi seyredilen reklamlar demek


    Mintaxla canım mintaxlaaaa


    Elvan içelim bir ohh diyelim

















    +bir bilmecem var cocuklar
    -haydi sor sor sor
    +cayda kahvaltida yenir
    -acaba bu nedir nedir
    +biskuvi deninle akla
    -tamam simdi buldum
    +hemen onun adi gelir
    -eti eti eti

    Şimdilik benim hatırladıklarımdan bazıları bunlar. Umarım beğenirsiniz. İbrahim Sadri'nin bir şiiri noktalıyorum.

    KUŞ HATIRALARI

    Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar
    rüyalarımıza melekler uğrardı.
    Kapımızdan yoğurtçu
    bahçemizden ishakkuşu
    kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.

    Kışın bir sobamız olurdu
    sobanın yanında kedimiz
    kedinin önünde yün yumağı
    bir Hayat Bilgisi fotoğrafı gibiydik.

    Yerli malı kullanan
    yurdun üç tarafı denizlerle çevrili
    kuruüzüm incir fındık
    tütün çay narenciye kavun-karpuz yetiştiren
    kuru üzüm ve inciri satan
    karşılığında
    çamaşır makinesi radyo ve otomobil alan
    bir toprağın fertleri...
    Biraz yoksul biraz mütevekkil
    biraz mahcup biraz kırılgan
    biraz naif ama hep umutlu...

    Özlerdik.
    Memleketteki halamızı
    ince doğranmış bir dilim pastırmayı
    yurttan sesler korosunu
    akşam komşuluklarını
    radyo tiyatrolarını
    sabah ezanını
    kalaycıyı bozacıyı
    münir nureddin şarkılarını
    orhan boran yarışmalarını
    kandil gecelerini duvar sarmaşıklarını
    bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını
    okul önü koz helvalarını
    akşam oturmalarını
    ve hayatı...

    Top oynardık
    ip atlar kedi kovalar
    taşlarla birbirimizin başını yarar
    mahalle savaşları çıkarır
    gece olunca da tutar babalarımızın elinden
    yazlık sinemalara gider
    Sadri Alışık Vahi Öz
    Belgin Doruk Cüneyt Arkın seyreder
    Olimpos gazozları içer
    güler eğlenir bağırır çağırır
    dönerken yıldızları sayardık.
    Biz sıkı çocuklardık.

    Hepimizin birer yıldızı vardı
    onlara isim takardık
    onlar da bize isim takardı
    pus ve dumandan önce bu şehrin
    geceleri gözkırpan ve isimleri takılan yıldızları
    vardı.

    Benim yıldızıma Mehlika adını vermiştik
    biz kimseden yana değildik.

    Kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri
    olmazdı
    Bir değirmendeydik
    öğütülen
    öğütülürken türküler söyleyen
    buğday başaklarına benziyorduk.
    Ben
    çorbalardan tarhanayı
    yemeklerden kurufasulyayı
    sigaralardan Harmanı
    belki bunun için çok sevdim.

    Yollar bozuk musluklar bozuk
    ziller bozuk paralar bozuk
    ama adamlar sağlam idi.

    Bu şehrin yıldızları vardı.
    Saçlarına kurdelalar takan
    çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına
    leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan
    gözleri önünde
    yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde
    küçük çocukları vardı bu şehrin
    bu şehrin yıldızları vardı.

    Ben Fenerbahçeyi amcam Vefayı tutardı.
    Konya tahıl ambarı Mersin muz cennetiydi.
    Taksimden Fatihe troleybüs kalkar
    Şişhanede mutlak raydan çıkardı.
    Vallahi hayat zor ve fakat çok matraktı.

    Muammer Karacan’nın adına bir tiyatro binası yoktu
    bizzat kendisi vardı.

    Başımız ağrırdı komşumuz vardı
    gönlümüz daralırdı komşumuz vardı
    Çorbamızı umutlarımızı
    memleket kadar kalbimiz paylaştığımız komşularımız
    vardı.

    Geceleri bekçimiz
    gündüzleri sütçümüz
    bizim kadar zayıf da olsa
    nohuta ve makarnaya alışmış da olsa
    Sarman adında bir kedimiz
    ceplerimizde kırık misketlerimiz
    çamur bulaşığı ellerimiz
    ve gülümseyen bir yüzümüz
    kimseye göstermekten utanmayacağımız bir içimiz
    biraraya gelerek çektirebileceğimiz
    bir aile fotoğrafımız vardı.

    Bir sabah bütün iyi şeylerin
    Ayvansaray iskelesinden
    hayal ülkesine doğru demir alan
    bir şirket-i hayriyye vapuru gibi
    aramızdan ayrıldığını gördük
    Sonra Ayvansaray’ın sularının çekildiğini yazdı
    gazeteler.
    Süheyla hanımın Raci beyin
    Melahat mehveş ablanın
    Niko’nun Ercüment efendinin çekildiğini ise
    yazmadılar nedense.
    Ama yok ama yoklar.

    Ne Harman sigarası kaldı geriye
    ne Olimpus gazozu
    ne Sadri Alışık.

    Kalan bir tortuydu belki.

    Belki kırık bir rüya denizi
    belki suya düşürdüğümüz suretimizin
    cep aynamıza nüktedan bir yansımaydı herşey.
    Herşey Maltepe sigarasının
    hep arandığında
    her bakkalda bulunabilmesi ile
    büyüsünü kaybetmişdi belki de .
    belki de biz bir rüya mı görmüştük?

    Hadi hepsi yalandı.
    Hadi hepsi hayaldi.
    Hadi hepsini ben uydurmuştum.
    Ama rüyalarımızın melekleri
    ve soframızın daim konukları kuşlar?
    Ya onlar?
    Onları siz de görmediniz mi?
    Sizin de sofranıza konup
    rüyalarınıza uğramadılar mı?
    Onlar da mı yalandı?



    12 Kişi Yorum Yapmış.

    1. d@phne says:

      Ben çocukken, Türkler cesurdu,dürüsttü,yardımseverdi. Ben çocukken "Tanrı Misafiri" diye bir kavram vardı. Türkler misafirperverdi, bir lokmasını misafiriyle paylaşırdı. Ben küçükken sokakta bir olay olsa,bir tatsızlık yaşansa hemen "ne oluyor burda" diye yardıma koşan "abiler" vardı mahallelerde. Ben küçükken sokaklarda geç saatlere kadar korkmadan oynayabilen küçük çocuklar vardı. Ben çocukken herkesin yediği,giydiği,alabildiği birbirine yakındı. Ben çocukken çocuklar kötü bir şey yaptığı zaman ya anne bir şaplak patlatırdı poposuna ya da babaya söylenirdi. Ben küçükken görüşülen komşular, gelinip gidilen akrabalar vardı. Ben küçükken bütün okullar devletindi, bütün öğrenciler de ya çalışkandı ya tembel. Ben küçükken Türk olduğum, Türkiye'de doğduğum için gurur duyardım, "Bir Türk dünyaya bedeldir" sözü doğruydu henüz.

      Ben ülkemin zaman çizelgesini ikiye ayırıyorum. 1980'den önce ve 1980'den sonra. 1980'den sonra yukarıda saydıklarım kalmadı. Türkler artık cesur, dürüst ya da yardımsever değil. Varsa da ben rastlamıyorum, o kadar az yani sayıları. Artık herşey parayla ölçülüyor. "Tanrı Misafiri"ne yer yok bu para-erkil dünyalarımızda. Kimse hiç bir şeyini kiöseyle paylaşmıyor. 30 yıl öncesinden daha mı fakiriz. Ruhen evet. Artık sokakta mahalleyi koruyan abiler yok. Ya ağır abi oldular, ya da tacizci, tecavüzcü. Artık kimse çocuğunu sokağa oynamaya bırakamıyor. Organ mafyası, tinerciler ve cinsel olarak doyumsuz komşu amcalar her yerde. Gelir durumları arasında o kadar büyük uçurumlar var ki zaten küçük çocuklar da birbirini kıskanarak ve yoksullukla bilenerek büyüyor.Komşular birbirini tanımıyor, selam vereni tanımıyorsak karşılık vereceğimize "bu da kim" diye kuşkuyla bakıyoruz. Akrabalar bile birbirini ayda yılda bir görüyor, çocuklar kuzenlerini tanımıyor. Çeşit çeşit okul doldu ortalık. Artık çalışkan olan değil de parayı veren en iyi okulda okuyor. Ben aynı ülkede, aynı kentte yaşadığım insanların gözlerindeki kuşkuyu, düşmanlığı, patlamaya hazır öfkeyi gördükçe, verdiğim, inadına verdiğim selamlara karşılık alamadıkça Türk olmaktan, bu ülkede yaşamaktan dolayı gurur duyamıyorum artık. En çok da hapisten çıkan katilleri, teröristleri krallar gibi karşılayan, kendini heba eden tekel işçilerinin eylemlerine destek olmaktan geçtim, kızan insanlarla, o %46 lık oyu veren ve biliyorum ki yine verecek olan insanlarla, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen ve o yılanın kendisinin, çocuklarının ve hatta torunlarının geleceğini sattığını fark etmeyen onun yerine gecede 5 dizi seyreden insanlarla aynı ülkede yaşadığım için mutsuzum. Fakat gitmem . Bu ülke benim. Onlar gitsin

    2. MeDiKaL says:

      Ellerine sağlık Daphne. Çok güzel yazmışsın. Alın tüm gelişmişlik dediğiniz şeyleri verin bana çocukluğumdaki güzellikleri. Eskiden Bayramlarda yılbaşlarında şirin bir kartla kutlama tebrikleri gönderirdik. Gurbetteki sevdiklerimize "Sepet sepet yumurta, sakın bizi unutma" diyerek mektuplar gönderir mektuplar beklerdik. Şimdi SMS denen soğuk tatsız ve hepsi birbirinin benzeri sıradan, içi boş cümlelerle yazılan sadece operatörleri memnun etmekten başka bir şeye yaramayan şeyleri yapıyoruz. Ben bu yüzden hiç bir bayramda yılbaşında SMS göndermiyorum. Bana da gönderilmesini istemiyorum. Zaten gelirse de okumadan siliyorum hepsini. Eskiden sokakta oynarken acıktığımızda herhangi bir arkadaşımızın evinde doyurabilirdik karnımızı. şimdi çocuklarımızı en samimi arkadaşlarının evine gönderirken çekiniyoruz, korkuyoruz. Yanı başımızdaki komşudan ümidi kesmişiz, binlerce km ötedeki tanımadığımız bilmediğimiz kişilerle dost olup dertleşir olmuşuz. Ama eminim bizim çocuklarımızda büyüdüklerinde kendi çocukluklarını özlemle anacaklar.Çünkü bu hızla yozlaşmaya devam edersek bu günlerimizi mumla arayacağız.

    3. sevgili daphnecim;o kadar güzel anlatmışsın ki.senin yazdıklarından farklı ne yazabiliriz.
      o kadar haklısın ki,yazdıklarında ,tepkilerinde..
      ama ,işte ama ile başlayan cümlelere alışır olduk .

      ben en çok çocukluğumda; mahallemizde gece yarılarına kadar,mahallenin bütün çocuklarıyla,bisiklete binmeyi özledim.
      körebe,birdirbir,saklambaç,yakantop,beş taş,bilye oynamayı özledim.
      mahalle aralarında arkadaşlarımla rahatça,kardeşçe oynamayı özledim.
      hatta sokaklarda düşüp yaralandığımız günleri bile...
      okulda kutladığımız,yerli malı haftasını özledim.
      kütüphaneler gidip,ödevlerimizi araştırıp,hazırlayıp yazmayı özledim.
      simsiyah özlüğümü özledim.
      okul yolunda satılan,şalgam,elma şekeri,dondurma,limonata,şam tatlısını özledim.
      arkadaşlarımla oynadığım evcilik oyunlarımızı özledim.
      ninemin anlattığı,uzun ve bizlere bir şeyler katan masalları özledim.
      sıcacık yanan odun sobasını,üstünde pişirdiğimiz kestanelerin tadını özledim.
      baharda uçurtmalarımızı yarıştırmayı özledim.
      kendi hayal gücümüzle yaptığımız(çamur,karton ve yumaklarla) oyuncakları özledim.
      siyah-beyaz televizyonumuzu özledim.
      uzaktaki akrabalarımıza,arkadaşlarımıza yolladığım mektup ve kartları özledim.
      bizim gençliğimizdeki aşkları özledim.tertemiz duygularla yaşanan,gerçek sevgiyi özledim.
      evet ben, ben çocukluğumu özledim:(((

    4. d@phne says:

      ah babaannem, sen yazınca hatırladım. benim çocukluğumda ailemizin çok parası yoktu. memur çocuğuyduk biz. Kitap dediğin aybaşlarında alınırdı. O da sayılıydı. Öyle her aklımıza gelen kitabı hemen alamazdık. Aldığımız kitapları defalarca okurduk o yüzden. çok değerlidir benim kitaplarım hala. Kıyıp da kimselere veremem. versem bile not alırım bir köşeye,geri isterim. çalıkuşunu en az 10 kez okumuşumdur. Pal sokağı çocuklarını, fadik ve Dört Kardeştiler'i, Çocuk Kalbi'ni hala ezbere bilirim. Bizim "Gezici Kütüphane"miz vardı. Sonra Ankara'da Büyük kütüphane vardı Bahçelievler son durakta. Kütüphane kartlarımız vardı. Onlarla kitap değil yeni dünyalar alırdık. Şimdi çocukların kendi kredi kartları var. Ama kitap okumadıkları için benim Türkçe'ye hakimiyetimin onda biri yok onlarda. Kendi anadilini bilmeden 3 yabancı dil öğreniyor o çocuklar. Hayır gelir mi sizce bu çocuklardan?

    5. ege says:

      eline sağlık daphne...ve medikal ve babanne...
      hakkaten yaşandı bu günler değil mi.hayal meyal hatırlıyorum da:(

    6. ege says:

      bilemiyorum daphne ne kadar hayır gelir bu çocuklarda.zaten ne kadar gayret etsem de çocuklara Türkçe konuşmayı öğretmek için,emin ol etraftakiinsanlar,internet,televizyon,gazeteler,kitaplar ve de ne garip ki devletin hazırladığı ders kitapları beni hiç desteklemiyor:(

    7. sedef says:

      Ben umutsuz değilim yine de.. Hala insan ilişkilerini geçmişteki gibi yaşayabilenler olduğu için mi, yoksa diğer şehir ve ülkelere kıyasla hala çocukluğumdaki günlere çok da uzak olmayan İzmir'de büyüdüğüm için mi bilmem UMUTSUZ değilim.. Gündeme baktığımda gördüklerimi canımı acıtıyor, Türk insan profilinin ne hale dönüştüğünü ya da dönüşmüş gibi gösterildiğini görmek üzüyor tabii ama yine de umutsuz değilim.. Yapabileceklerimiz bitmedi bence..

    8. ben umutsuzum sedefcim,hem de çok umutsuz:(((
      daphnecim çok haklı,hayır gelmez artık bundan sonra gençlerden.
      o kadar sorumsuz,duyarsız bir nesil yetişiyor ne yazık !
      ne küçüğe ne dee büyüe sabır,sevgi,saygı ne yazık ki yok eskisi gibi.
      hemen öfffffff,püffffff ya da sudan sebepler üretilerek asice büyüyen bir nesil var artık ne yazık ki:(((
      suçlu kim?
      biz mi?toplum mu?çağ mı?
      güzelim gelenek ve göreneklerimiz,neye özenilerek yok ediliyor?
      be halen işin içinden çıkabilmiş değilim.sanırım ömrüm oldukça da çıkamayacağım ve gözlerim açık gideceğim.yeni nesiller adına.....
      yazık çok yazık:(

    9. teknolojiden uzak değildik ki.. teknoloji o kadardi...

    10. su says:

      geçmişe ne güzel bir yolculuk yaptım yaa...
      daphne'nin yazdıklarının altına imzamı atıyorum bende.ne güzel yazmışsın daphnecim.
      bu arada elvan gazoz ve tipitipi hatırladım.unutmuşum :)))

    11. Sis says:

      paytarım yazar da kötü mü yazar:DD

    12. Nazannesi says:

      Çok uzun olmuş ama yazmadan edemedim ve D@phne ve D@phne.. Hele kitaplarla, kütüphanelerle
      ilgili satırların neler etti bana bilemezsin..
      Benim hala umudum var sadece MFÖ şarkısı di mi? :)

    Siz de Yorum yapın