Kadınların erkekler üzerine oynadıkları oyunlar maddelenmiş. Ben de bu maddeleri kendi bakış açımla yazmak istedim.
1-Tavlamak ve tavlanmak oyunları:
Artık bizler tavlıyoruz haklısınız, ve hiç hoşunuza gitmediğinin de farkındayız. Yüzyıllar boyu içki masalarında yapmayı çok sevdiğiniz " abi nasıl götürdüm kadını " geyiğinize çomak soktuk ama bu böyle. Ne yazık ki sizleri ölçüyor, inceliyor, değerlendiriyor ve eğer sevdiğimiz bir kaç şey bulduysak bizi tavlamanıza izin veriyoruz. Ama bunu sizin yaptığınızı sanmanıza izin verecek ve sağda solda içki masalarında anlatmayacak kadar da kibar ve düşünceliyiz.
2-Aldatma ve ihanet oyunları:
Eğer bekarsak, akıllı, paralı ve güzelsek göz koyduğumuz erkekle birlikte olmakta hiç bir beis görmeyip bu özgürlüğünüzü de aldık elinizden. Evliliğinin 3ci ayında aldatmaya başlayıp şimdilerde 5ci yılını doldurmuş ve düzenli olarak karısını aldatan tanıdıklarım var benim. Biz ise eğer evli isek ayrılmayı düşündüğümüzü söyler ve sonra eyleme geçer aldatırız. Hangimiz daha dürüst?
3-İktidar ve istediğini yaptırtma oyunları:
Bu sadece kadınların yaptığı bir şey değil ki. Boşadığım ikinci kocamla aramızda şöyle bir süreç yaşanmıştı:
Flört dönemi : Beraber bara gidip içki içerdik.
İlişkinin ciddiye binip birlikte yaşadığımız dönemi : Sen iç hayatım ben istemiyorum dışarda içki içmeyi.
Nişanlılık dönemi: Dışarda içki içmenden hoşlanmıyorum, kaç kere söyledim.
Evlilik dönemi: Şarap söyleyeceksen kalk hemen gidiyoruz.
Peki bu adam dinci nurcu mu olmuştu? Hayır. İstediği evin çatısı altında içki içmemdi sadece. Ve hiç bir zaman bana mantığımın alabileceği bir sebep de açıklayamadı. Olay sadece ben böyle istiyorum, sen karımsın, yapmak zorundasın inanışıydı.
4-Evlilik ve boşanma oyunları:
Çok şaşırdı erkekler buna ama bizler de evlenme teklif edebilmeye ve karar verdiysek de seninle mutlu değilim deyip boşanma davası açabilmeye başladık. Ee haliyle evdeki bulgurdan oldunuz.
5-Erkekleri sömürme oyunları:
Kitapta yazıldığı gibi maddi açıdan erkeği sömürme hırsıyla yaşayan tek bir kadın görmediğim için buna yorum yapamayacağım.
Çocukları üzerinden erkeklerle oynayan kadınlar epey bir aşağılanmış. Peki şuna cevap verin, her yerde karşımıza çıkan, boşanan ama boşandığı zaman bırak karısına biyolojik babası olduğu çocuklarına dönüp de bakmayan adamlara ne denir? Bir arkadaşım yıllardır süren mutsuz evliliğini sonunda bitirmeye karar verdi ve bunu karısına söyledi. O güne kadar " benim karıma vermek istemeyeceğim her şeyin acısı çocuğumdan çıkacaktır " diyen adam birden " ya ne evi vermesi , gitsin kirada otursun" demeye başladı. Sebep şuydu bu değişiklikte. Karısına boşanma kararını söylediği gün sevgilisi adamın evine taşındı.
Kitaptaki çok doğru bir tesbit de şu , gerçekten erkekler olarak kadınlardan en büyük farkınız kendi cinsinizden korkmamanız. Ama korkmama sebebinizin karşı cinsle yaşadığınız her şeyin ulu orta meydana dökülmesi olduğunun farkında değilsiniz. Penis boyunuzu da, sevdiğiniz pozisyonu da bilir samimi erkek arkadaşlarınız. Ve oldu da kendisini sizden üstün görüyorsa bu konularda içten içe sevinir sadece, korkmanıza meydan verecek şekilde aleni bir girişimde bulunmaz.
Şöyle bir cümle var kitapta. " Cinsel disipline sahip olmak ve kadın merkezli yaşamamak gerekir.Kadınlardan daha fazla kariyerinize önem vermelisiniz. Mutluluğu ilişkilerde değil içinizde ve işinizde aramalısınız. Skorer bir erkek marifet değil sadece daha fazla kadın tarafından kullanılmış erkek anlamına gelmektedir" . Açıkça diyor ki penis kafalı olarak yaşamaktan artık vaz geçin , çok da doğru diyor. Ne zaman ki biz kadınlar da one night stand yaşayabilir hale geldik ama bu cinselliği yaşamımızın odak noktası haline getirmedik; işte o zaman erkekler de taslarını önlerine koyup bir düşünmeye başladılar ve penis kafalı olunmadan da skor yapılabildiğini gördüler. Sevmediğim bir tanıdığımın çok sevdiğim bir lafı vardı. " Allah biz erkeklere hem beyin hem penis vermiş. Ama ikisinin de aynı anda çalışmasına yetecek kadar kan vermemiş".
Evet herkes sevilmek istiyor, hiç kimsenin sevmek gibi bir derdi yok. Bu niye bu kadar garip geliyorki yaşadığımız yüzyılın katı, duygusuz ve yapay ortamında. Bizler en azından karşılıksız nihai sevgiyi biliyoruz, yaşayabiliyoruz. Çünkü biz çocuk doğuruyoruz. Bir anne ve çocuğu arasında yaşanır sadece o koşulsuz, çıkarsız, ve sonsuza kadar süren sevgi. E böyle bir sevginin nasıl olduğunu bilirken sizlerin tümüyle karşılıklı çıkara dayandırdığınız sevginizi de çok kolay çözümlüyoruz haliyle.
Başarı erkeği çekici yapıyormuş bizler için. Doğru da, sizin buna tuhaf diye bakmanız yanlış. Kitapta sözü edilen kentli, kariyer sahibi, akıllı, başarılı ve güzel kadının gidip de bir inşaat amelesiyle olmasını beklemeniz naiflik olur. Eşime sık sık söylediğim bir laf vardı, " Ben senin yapabildiğin her şeyi zaten yapabiliyorum. Para kazanabiliyorum, araba kullanabiliyorum, kafamı çalıştırıp proje üretebiliyorum, evin sigortasını tamir edebilip bulaşığı yıkayabiliyorum. Peki sen benim hayatıma ne katmak istiyorsun? Ben senin yapamadıklarını da yapıp senin hayatına bir artı katarken senin de aynı şeyi benim için yapmaya çalışman gerekmez mi?". Kusura bakmayın ama kimse kendi ardından nal toplayarak gelen bir insanla ilişki sürdürüp hep veren taraf olmayı istemez. Başarılıysam sen de başarılı olmalısın ki sana duyduğum saygı devam edebilsin.
" Erkek değil adam arıyoruz". Aynen doğru bir laf. Ekleyeceğim şu var ama. Adam olarak kalmaya devam edebilmenizi de istiyoruz.
Sürekli ev işlerinin erkeğe yaptırılmasından o kadar çok şikayet edilmiş ki. Bu da işte biz erkek evlat yetiştiren annelerden kaynaklanan bir sorun. 25 yaşına gelmiş oğlumuza hala su istediğinde kalkıp getirirsek, yatağını bile biz toplarsak, en dibe düştüğü anlarda bile aman benim oğlum paşadır deyip sırtını sıvazlarsak ; onunla hayatı paylaşan kadından da aynı şeyleri bekler. Burada erkek annelerinin az akıllıca düşünüp kocasının kendisine yapmasından hoşlanmadığı davranış şeklini oğluna doğru şekilmiş gibi empoze etmemesi lazım. Bir arkadaşım yıllar önce evlendi ve balayı falan bitip de eve döndükleri bir hafta sonrası yaşadığını anlattı bana. Bir pazar sabahı kahvaltı vs her şey bitip de evdeki işlerle ilgilenilmeye başladığında kocası seslenmiş. " hayatım renkli çamaşır atıyorum makineye, sepette olmayan bir şeyin varsa getir". Ev kızı olarak yetiştirilmiş ve anne-baba evinde de ev işlerine yardım etmeyi birincil görev olarak öğrenmiş bir kadın olarak hemen banyoya yollanmış aman bırak ben yaparım demek üzere. Sonra banyo kapısında aklı başına gelmiş. Madem ki makineye çamaşır koymak bu adamın bekar hayatından alışık olduğu bir durum hiç engel olup da değiştirmeyeyim demiş. Bugün 16 yaşına gelmiş çocukları var ve hala her pazar günü çamaşır makinesini eşi dolduruyor. Benim ev işlerinde tutumum şöyledir. Diyelim ki ev süpürmek konu. O evin benim gözümde süpürülmesi için gelmesi gereken bir tozlanma derecesi vardır. Ancak evdeki toz o benim kafamdaki dereceye gelirse ben rahatsız olur ve elime süpürgeyi alıp süpürürüm. Haa diyelim ki eşimin rahatsız olma derecesi benimkinden daha hassas. O zaman kendi rahatsızlığını giderme uğruna bir zahmet eline süpürgeyi alıp süpürecek. Yok derse ki ben erkeğim süpürmem o zamanda bir zahmet tozun beni rahatsız edeceği seviyeyi bekleyecek.
Ve son. Sevgili Sinan Akyüz, eğer bir daha kitap yazarsan kadın erkek ilişkileriyle ilgili konularda, lütfen daha ciddiye alabileceğimiz kaynaklar kullan. Aksi takdirde erkeklerin içki masasında yaptığı sidik yarıştırma ve dert yanma geyiğinden öteye geçemiyor yazdıkların.
1-Tavlamak ve tavlanmak oyunları:
Artık bizler tavlıyoruz haklısınız, ve hiç hoşunuza gitmediğinin de farkındayız. Yüzyıllar boyu içki masalarında yapmayı çok sevdiğiniz " abi nasıl götürdüm kadını " geyiğinize çomak soktuk ama bu böyle. Ne yazık ki sizleri ölçüyor, inceliyor, değerlendiriyor ve eğer sevdiğimiz bir kaç şey bulduysak bizi tavlamanıza izin veriyoruz. Ama bunu sizin yaptığınızı sanmanıza izin verecek ve sağda solda içki masalarında anlatmayacak kadar da kibar ve düşünceliyiz.
2-Aldatma ve ihanet oyunları:
Eğer bekarsak, akıllı, paralı ve güzelsek göz koyduğumuz erkekle birlikte olmakta hiç bir beis görmeyip bu özgürlüğünüzü de aldık elinizden. Evliliğinin 3ci ayında aldatmaya başlayıp şimdilerde 5ci yılını doldurmuş ve düzenli olarak karısını aldatan tanıdıklarım var benim. Biz ise eğer evli isek ayrılmayı düşündüğümüzü söyler ve sonra eyleme geçer aldatırız. Hangimiz daha dürüst?
3-İktidar ve istediğini yaptırtma oyunları:
Bu sadece kadınların yaptığı bir şey değil ki. Boşadığım ikinci kocamla aramızda şöyle bir süreç yaşanmıştı:
Flört dönemi : Beraber bara gidip içki içerdik.
İlişkinin ciddiye binip birlikte yaşadığımız dönemi : Sen iç hayatım ben istemiyorum dışarda içki içmeyi.
Nişanlılık dönemi: Dışarda içki içmenden hoşlanmıyorum, kaç kere söyledim.
Evlilik dönemi: Şarap söyleyeceksen kalk hemen gidiyoruz.
Peki bu adam dinci nurcu mu olmuştu? Hayır. İstediği evin çatısı altında içki içmemdi sadece. Ve hiç bir zaman bana mantığımın alabileceği bir sebep de açıklayamadı. Olay sadece ben böyle istiyorum, sen karımsın, yapmak zorundasın inanışıydı.
4-Evlilik ve boşanma oyunları:
Çok şaşırdı erkekler buna ama bizler de evlenme teklif edebilmeye ve karar verdiysek de seninle mutlu değilim deyip boşanma davası açabilmeye başladık. Ee haliyle evdeki bulgurdan oldunuz.
5-Erkekleri sömürme oyunları:
Kitapta yazıldığı gibi maddi açıdan erkeği sömürme hırsıyla yaşayan tek bir kadın görmediğim için buna yorum yapamayacağım.
Çocukları üzerinden erkeklerle oynayan kadınlar epey bir aşağılanmış. Peki şuna cevap verin, her yerde karşımıza çıkan, boşanan ama boşandığı zaman bırak karısına biyolojik babası olduğu çocuklarına dönüp de bakmayan adamlara ne denir? Bir arkadaşım yıllardır süren mutsuz evliliğini sonunda bitirmeye karar verdi ve bunu karısına söyledi. O güne kadar " benim karıma vermek istemeyeceğim her şeyin acısı çocuğumdan çıkacaktır " diyen adam birden " ya ne evi vermesi , gitsin kirada otursun" demeye başladı. Sebep şuydu bu değişiklikte. Karısına boşanma kararını söylediği gün sevgilisi adamın evine taşındı.
Kitaptaki çok doğru bir tesbit de şu , gerçekten erkekler olarak kadınlardan en büyük farkınız kendi cinsinizden korkmamanız. Ama korkmama sebebinizin karşı cinsle yaşadığınız her şeyin ulu orta meydana dökülmesi olduğunun farkında değilsiniz. Penis boyunuzu da, sevdiğiniz pozisyonu da bilir samimi erkek arkadaşlarınız. Ve oldu da kendisini sizden üstün görüyorsa bu konularda içten içe sevinir sadece, korkmanıza meydan verecek şekilde aleni bir girişimde bulunmaz.
Şöyle bir cümle var kitapta. " Cinsel disipline sahip olmak ve kadın merkezli yaşamamak gerekir.Kadınlardan daha fazla kariyerinize önem vermelisiniz. Mutluluğu ilişkilerde değil içinizde ve işinizde aramalısınız. Skorer bir erkek marifet değil sadece daha fazla kadın tarafından kullanılmış erkek anlamına gelmektedir" . Açıkça diyor ki penis kafalı olarak yaşamaktan artık vaz geçin , çok da doğru diyor. Ne zaman ki biz kadınlar da one night stand yaşayabilir hale geldik ama bu cinselliği yaşamımızın odak noktası haline getirmedik; işte o zaman erkekler de taslarını önlerine koyup bir düşünmeye başladılar ve penis kafalı olunmadan da skor yapılabildiğini gördüler. Sevmediğim bir tanıdığımın çok sevdiğim bir lafı vardı. " Allah biz erkeklere hem beyin hem penis vermiş. Ama ikisinin de aynı anda çalışmasına yetecek kadar kan vermemiş".
Evet herkes sevilmek istiyor, hiç kimsenin sevmek gibi bir derdi yok. Bu niye bu kadar garip geliyorki yaşadığımız yüzyılın katı, duygusuz ve yapay ortamında. Bizler en azından karşılıksız nihai sevgiyi biliyoruz, yaşayabiliyoruz. Çünkü biz çocuk doğuruyoruz. Bir anne ve çocuğu arasında yaşanır sadece o koşulsuz, çıkarsız, ve sonsuza kadar süren sevgi. E böyle bir sevginin nasıl olduğunu bilirken sizlerin tümüyle karşılıklı çıkara dayandırdığınız sevginizi de çok kolay çözümlüyoruz haliyle.
Başarı erkeği çekici yapıyormuş bizler için. Doğru da, sizin buna tuhaf diye bakmanız yanlış. Kitapta sözü edilen kentli, kariyer sahibi, akıllı, başarılı ve güzel kadının gidip de bir inşaat amelesiyle olmasını beklemeniz naiflik olur. Eşime sık sık söylediğim bir laf vardı, " Ben senin yapabildiğin her şeyi zaten yapabiliyorum. Para kazanabiliyorum, araba kullanabiliyorum, kafamı çalıştırıp proje üretebiliyorum, evin sigortasını tamir edebilip bulaşığı yıkayabiliyorum. Peki sen benim hayatıma ne katmak istiyorsun? Ben senin yapamadıklarını da yapıp senin hayatına bir artı katarken senin de aynı şeyi benim için yapmaya çalışman gerekmez mi?". Kusura bakmayın ama kimse kendi ardından nal toplayarak gelen bir insanla ilişki sürdürüp hep veren taraf olmayı istemez. Başarılıysam sen de başarılı olmalısın ki sana duyduğum saygı devam edebilsin.
" Erkek değil adam arıyoruz". Aynen doğru bir laf. Ekleyeceğim şu var ama. Adam olarak kalmaya devam edebilmenizi de istiyoruz.
Sürekli ev işlerinin erkeğe yaptırılmasından o kadar çok şikayet edilmiş ki. Bu da işte biz erkek evlat yetiştiren annelerden kaynaklanan bir sorun. 25 yaşına gelmiş oğlumuza hala su istediğinde kalkıp getirirsek, yatağını bile biz toplarsak, en dibe düştüğü anlarda bile aman benim oğlum paşadır deyip sırtını sıvazlarsak ; onunla hayatı paylaşan kadından da aynı şeyleri bekler. Burada erkek annelerinin az akıllıca düşünüp kocasının kendisine yapmasından hoşlanmadığı davranış şeklini oğluna doğru şekilmiş gibi empoze etmemesi lazım. Bir arkadaşım yıllar önce evlendi ve balayı falan bitip de eve döndükleri bir hafta sonrası yaşadığını anlattı bana. Bir pazar sabahı kahvaltı vs her şey bitip de evdeki işlerle ilgilenilmeye başladığında kocası seslenmiş. " hayatım renkli çamaşır atıyorum makineye, sepette olmayan bir şeyin varsa getir". Ev kızı olarak yetiştirilmiş ve anne-baba evinde de ev işlerine yardım etmeyi birincil görev olarak öğrenmiş bir kadın olarak hemen banyoya yollanmış aman bırak ben yaparım demek üzere. Sonra banyo kapısında aklı başına gelmiş. Madem ki makineye çamaşır koymak bu adamın bekar hayatından alışık olduğu bir durum hiç engel olup da değiştirmeyeyim demiş. Bugün 16 yaşına gelmiş çocukları var ve hala her pazar günü çamaşır makinesini eşi dolduruyor. Benim ev işlerinde tutumum şöyledir. Diyelim ki ev süpürmek konu. O evin benim gözümde süpürülmesi için gelmesi gereken bir tozlanma derecesi vardır. Ancak evdeki toz o benim kafamdaki dereceye gelirse ben rahatsız olur ve elime süpürgeyi alıp süpürürüm. Haa diyelim ki eşimin rahatsız olma derecesi benimkinden daha hassas. O zaman kendi rahatsızlığını giderme uğruna bir zahmet eline süpürgeyi alıp süpürecek. Yok derse ki ben erkeğim süpürmem o zamanda bir zahmet tozun beni rahatsız edeceği seviyeyi bekleyecek.
Ve son. Sevgili Sinan Akyüz, eğer bir daha kitap yazarsan kadın erkek ilişkileriyle ilgili konularda, lütfen daha ciddiye alabileceğimiz kaynaklar kullan. Aksi takdirde erkeklerin içki masasında yaptığı sidik yarıştırma ve dert yanma geyiğinden öteye geçemiyor yazdıkların.
Katılmadığım yerler çoğunlukta olsa bile, emek harcanmış güzel bir yazı olmuş. Gözlerine, ellerine ve aklına sağlık... Seninki de bir bakış açısı sonuçta, ve kitabın yazarı da ermiş felan değil; o da onun görüşü...
Buna uzun, adamakıllı bir yorum yazmak lazım, kısa bir süre sonra yazacağım. Tek nefeste bitirmek istemem, sevdiğim bir yemek gibi davranmayı tercih ederim.
Beğendiğim laflardandır; adamakıllı. :) Adam gibi yazacağım, sana erkek sözü. :)
Sevgiler.
yazıyla birebir olmasada kadın-erkek ilişkilerini en güzel özetleyen cümle şudur:
kadın evliliği boyunca hep erkeğin değişeceğini zanneder.erkekse evlilik boyunca kadının hiç değişmeyeceğini.....
kadın devamlı değişen ve dolayısıyla da gelişen bir cins olduğu için bu normal döngünün erkekte de olacağını sanar doğal olarak.boşuna dememişler herkez karşısındakini kendisi gibi bilirmiş :)
Ama olmaz ki böyle... "Kadın devamlı gelişen, bik bik", "erkeğin de gelişeceğini zanneden; yok herkes karşısındakini kendisi gibi bilirmiş" falan... Çok fazla feminist olmasak?
İnsan evladı değişir... Kadın da değişir, erkek de. Kadın, ilişkide daha çok değişir. Erkek sunabileceğini sunmuştur çünkü...
Aslında sen de haklısın, Sis de... Bütün bunlar tecrübeye bakar, genellemeye falan gelmez...
Tek dileğim böyle aleni, kalın kalın laf sokmamanız. Yoksa biz çoktan alıştık inceden ayar yemeye... Ama böyle susuz sabunsuz alamıyoruz; 'erkek aptaldır, kadın zekidir' laflarını... Siz nasılsa bilirsiniz inceltmeyi... Naçizane tavsiyem.
Selam ve sevgilerimle,
KIRMIZI ADAM
@kırmızı adam,
açıkçası tezlere antitezlerle cevap vereceğin bir yorum düşlerken; sen bana derdimi bi umman bi ben bilirim tadında yazdın.yorum yok dahasına.öylle bi kitaptı yorumladık geçti işte:)
Aynen Sinan Akyüz gibi yazmışım demek ki; 'dert yanmışım'. :)
"Kadın, erkeğin de gelişeceğini sanar" (doğrusu 'sanır'dır) yorumuna cevaptı benimki. Benzer bir yorum senden gelirdi (gelmelidir de); ben blogumda 'salak kadınlar' deseydim...
Not: İçki masasındaki 'muhabbete' de pek takılmayın (yazılarında birkaç kez geçmiş). Karikatürden ibaret o tarz şeyler. Ben de o masadayım; kimse eşinden, karısından, sevgilisinden bahsetmez. Adam olan konuşmaz kadınıyla ilgili... Eğer bahsedilen varsa eyvahtır, adamda veya kadında bir sorun vardır.
Anti-tezlerle ilgili kendimce karalarım 3-5 satır tabii... Yorumdan fazla gelir; bloguma yazarım, sen de burada yorumlarsın.
Teşekkürler kitap yorumun için, dediğim gibi emeğine sağlık Sis. Sevgimle kal...
içki masasındaki muhabbetlere çok tanık oldum ( erkek fatma denen tipim ben ), adam olan kadınıyla ilgili konuşmuyorsa eper ortada adam kalmamış demektir.
de ve da ları ayırmak da bir tür baskınlık kurma yöntemi de mi...
Yok, ortada adam var hala... Farkındayım tanık olabileceğinin... Erkek Fatma olduğunu da anlayabiliyorum, ve tuhaf bir şekilde içkiyle ilgili tavsiyelerini dinliyorum senin. Senin içme dediğin akşam içilmedi, yada şekerle karıştırma dediğin gün votka yerine bira içildi. Hem sevgi, hem de bilgine saygıdır bu...
Baskınlık kurma yöntemi derken? Vallahi anlamadım, sana nerede yanlış yapmışım... Herhangi bir yanlış anlama için özür dilerim.
sesi yani radyoyu duyabiliyormusun?
Yok, duymuyorum. Önce bir pencere açmaya çalışıyor bilgisayar, virüs uyarısı verince de pencereyi kapatıyor.
Nedir müzik? Söyle, bulurum.
flatcast radyo.canlı yayındayım.sağda bi pencere olmalı
Yanu niye siliyorsun yorumlarımı? Yaşasın yorum yazma özgürlüğü; faşizan blogcu istemiyoruz! :)
Deer-mi-şim... :)
@kırmızı adam,
beni pis faşist beni :DD