Ya yeminlen ( bak yemin diyorum ) eğlenceli bir şeyler yazmak istedim. Ama yazma tekniğim şöyle benim , tabii ki serbest konuda yazıyorsam. Önce bir notepad açıp aklıma gelen cümleleri peşpeşe sıralıyorum. İlla ki o cümleler bir yerde gruplaşıyor ve ortaya yazı çıkıyor. Bazen tuvalette falanken ya da iş yerinde önüme bir peçete çekip karaladığım da oluyor tabii. Cidden tuvalet kağıdına yazmışlığım vardır. Kalem nerden çıktı diyeceklere, kadınız biz şekerim, çantayla gireriz tuvalete.
Neyse aşağıdaki yazıdan valla ben sorumlu değilim, aklım yazdı.
Çok önce, daha 19 yaşlarımdayken... Hatta durun daha öncesi sanırım 17 yaşımda başladı. Adrenalin. Onu aramak, ona tutkun olmak sonrasında. İlk defa paraşütle atladığımda lise 2 yi yeni bitirmiştim. Yıllardır Jacques Cousteau belgeselleriyle büyümüş bir velet olarak zaten daha 15 yaşındayken mesleğimi seçmiştim. Ben su altında bir iş yapacaktım. Tabi öğrenim sistemimiz beni bir büyük şanssızlık eseri İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri fakültesine attı. Yok yine de kırmadım şevkimi. Deniz yapıları ( hani sondaj platformları , deniz altı ayaklar vs ) benden geçecekti. Hedef oradaydı ve o hedefe gidecek yolu da ben çizdim. Çuvalladım .Bizim ülkemiz bu işi bir kadının yapmasına hazır olmayı bırakın işe hazır değildi daha. Fakültenin 33 yıllık tarihindeki 6cı kadın öğrenciydim dersem belki daha açıklayıcı olur. Erkek hakim bir ortamda, kadınlar mühendis olamaz diye düşünen 80 yaşındaki profesörlerle geçen bir eğitim süreci.
Amacıma yönelik her şeyi yapmaya başladım. Dalış sertifikaları, ben hafta sonu dalışa gittiğimde annemin telaşları, para istemeden araştırma gemilerinde ( ki zaten hepi topu 3 taneydiler ) gönüllü sonar dalgıçlığı yapmak. Karadenizde çıkılan bir haftalık dip haritası çıkarma görevinde teknede fırtınaya yenik düşmeyen tek bilim ekibi üyesi olmak gururu. Aile izin vermediği için onlardan gizli Mersin' e , biyolojik araştırma laboratuarına kaçak göçek gidilen görevler. Nat Geonun Fethiyede bulunan en büyük su altı mağara zincirinde emniyet hattı döşemek. Biz dalgıçlar sağ çıktık ama iki bilim adamını biz çıkarmak zorunda kaldık.
Amaç : İlk Türk derin deniz dalgıcı kadın olmak.
Yapılanlar : Her ne gerekiyorsa.
Sonra bi arada bu işten para kazanabileceğimi fark ettim. O zamanlarda şimdiki deniz polisi yoktu. Boğaza kamyonun mu uçtu , bizler gibi free lancer çalışacak dalgıçlar arardın. Paramızı verirlerdi, bizler de Mart ayında boğaz dip akıntısına gece dalışı yapacak salaklığı gösterir ama kamyonu çıkarır adamın mallarını kurtarırdık. Zaten dalış dünyası üyeleri az sayıda olduğundan ve biz hepimiz birbirimizi biliriz tadında bir ilişki olduğundan çok iş aldım o dönemlerde.
Bu dünyayı, çok sevdiğim su altını bırakmamda üç önemli taş var. Birincisi bir gün dalacağımız batıkta şoförün de öldüğünü söylemediler. Ve o cesedi çıkartıp, çıkartmayı geç ailesine teslim etmem gerekti. İkincisi; bir gün Sarozda eğitim dalışındayken, ha ha hihi yapıp geceleri dibine kadar içip sonra sabah 6 larda dalışa girerken bir arkadaşımızı dipten çıkarmamız gerekti. Vurgun yemiş bir cesedin görüntüsü kötüdür; daha kötüsü onun buddy ( dalış arkadaşı) sinın hala yaşıyor olması ve onu mümkün olan en kısa sürede bir basınç odasına ulaştırmanız gerektiğidir. O amaçla verilen çabalar, zamanın sizle ölüm zarı atması. Ve sonuçta bürokrasi yüzünden zamanı kaçırıp ellerinizde olan bir hayatı bir sebzeye dönüştürmeniz.
Son taş ise, bir hastalık, bir ameliyat. Ameliyattan sonra ilk sorulan soru. Ve cevabı.
Daldım tabii ki daha sonra da. 18 metreyi geçmediğim keyif dalışları.
Ben razıydım cesetleri çıkarmaya, keşke hala dalabilseydim.
Maviler sesleniyor bana zaman zaman, gel öldürsek de keyifle ölürsün diyorlar...
bunu dinlerken yazdım bu yazıyı. Siz dinlemeyin...
Neyse aşağıdaki yazıdan valla ben sorumlu değilim, aklım yazdı.
Çok önce, daha 19 yaşlarımdayken... Hatta durun daha öncesi sanırım 17 yaşımda başladı. Adrenalin. Onu aramak, ona tutkun olmak sonrasında. İlk defa paraşütle atladığımda lise 2 yi yeni bitirmiştim. Yıllardır Jacques Cousteau belgeselleriyle büyümüş bir velet olarak zaten daha 15 yaşındayken mesleğimi seçmiştim. Ben su altında bir iş yapacaktım. Tabi öğrenim sistemimiz beni bir büyük şanssızlık eseri İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri fakültesine attı. Yok yine de kırmadım şevkimi. Deniz yapıları ( hani sondaj platformları , deniz altı ayaklar vs ) benden geçecekti. Hedef oradaydı ve o hedefe gidecek yolu da ben çizdim. Çuvalladım .Bizim ülkemiz bu işi bir kadının yapmasına hazır olmayı bırakın işe hazır değildi daha. Fakültenin 33 yıllık tarihindeki 6cı kadın öğrenciydim dersem belki daha açıklayıcı olur. Erkek hakim bir ortamda, kadınlar mühendis olamaz diye düşünen 80 yaşındaki profesörlerle geçen bir eğitim süreci.
Amacıma yönelik her şeyi yapmaya başladım. Dalış sertifikaları, ben hafta sonu dalışa gittiğimde annemin telaşları, para istemeden araştırma gemilerinde ( ki zaten hepi topu 3 taneydiler ) gönüllü sonar dalgıçlığı yapmak. Karadenizde çıkılan bir haftalık dip haritası çıkarma görevinde teknede fırtınaya yenik düşmeyen tek bilim ekibi üyesi olmak gururu. Aile izin vermediği için onlardan gizli Mersin' e , biyolojik araştırma laboratuarına kaçak göçek gidilen görevler. Nat Geonun Fethiyede bulunan en büyük su altı mağara zincirinde emniyet hattı döşemek. Biz dalgıçlar sağ çıktık ama iki bilim adamını biz çıkarmak zorunda kaldık.
Amaç : İlk Türk derin deniz dalgıcı kadın olmak.
Yapılanlar : Her ne gerekiyorsa.
Sonra bi arada bu işten para kazanabileceğimi fark ettim. O zamanlarda şimdiki deniz polisi yoktu. Boğaza kamyonun mu uçtu , bizler gibi free lancer çalışacak dalgıçlar arardın. Paramızı verirlerdi, bizler de Mart ayında boğaz dip akıntısına gece dalışı yapacak salaklığı gösterir ama kamyonu çıkarır adamın mallarını kurtarırdık. Zaten dalış dünyası üyeleri az sayıda olduğundan ve biz hepimiz birbirimizi biliriz tadında bir ilişki olduğundan çok iş aldım o dönemlerde.
Bu dünyayı, çok sevdiğim su altını bırakmamda üç önemli taş var. Birincisi bir gün dalacağımız batıkta şoförün de öldüğünü söylemediler. Ve o cesedi çıkartıp, çıkartmayı geç ailesine teslim etmem gerekti. İkincisi; bir gün Sarozda eğitim dalışındayken, ha ha hihi yapıp geceleri dibine kadar içip sonra sabah 6 larda dalışa girerken bir arkadaşımızı dipten çıkarmamız gerekti. Vurgun yemiş bir cesedin görüntüsü kötüdür; daha kötüsü onun buddy ( dalış arkadaşı) sinın hala yaşıyor olması ve onu mümkün olan en kısa sürede bir basınç odasına ulaştırmanız gerektiğidir. O amaçla verilen çabalar, zamanın sizle ölüm zarı atması. Ve sonuçta bürokrasi yüzünden zamanı kaçırıp ellerinizde olan bir hayatı bir sebzeye dönüştürmeniz.
Son taş ise, bir hastalık, bir ameliyat. Ameliyattan sonra ilk sorulan soru. Ve cevabı.
Daldım tabii ki daha sonra da. 18 metreyi geçmediğim keyif dalışları.
Ben razıydım cesetleri çıkarmaya, keşke hala dalabilseydim.
Maviler sesleniyor bana zaman zaman, gel öldürsek de keyifle ölürsün diyorlar...
bunu dinlerken yazdım bu yazıyı. Siz dinlemeyin...
insanın çok sevdiği şeylerden vazgeçmesinin ne kadar yıkıcı olduğunu bilenlerden biriyim.mutlaka her insanın çok istediği ama bazı engeller yüzünden gerçekleştiremediği hedefleri vardır.
ne diyelim;bir dahaki sefere:)
etkilendim ....
yazacak cok sey var aklımda sebzeye dönüştürülmemizle ilgili ama ben senin gibi cümlelerimi satırlara yansıtamıyorum ne yazıkki
Ben de etkilendim açıkcası. Yine de en azından hala zevk için dalabilmeniz bile güzel. Ben çocukken yaşadığım bir travmadan dolayı yüzemiyorum bile:((
bazen düşünüyorumda...hayatına öyle veya böyle,sanal yada gerçek giren kişiler seni hiç haketmemiş.
şöyle diyelim: yeni ayakkabılarım olmadığı için üzülüyordum, ta ki ayakları olmayan adamı görene kadar. :))
@Babannem,
ahahah bir dahaki seferelik zaman kalmadı artık sanırım:D
@Nilcim,
Dün akşam dedim ya sanki ben bu aralar yazmasam sanki daha iyi olacak.
@Leylakcığım,
Su ayrı bir hayat bana göre.Üzüldüm yüzemeyiş sebebinize.Ben de 3 yaşındayken boğuluyormuşum ama bende terst tepti işte.
@Su şekom,abartmayalım :DD
@Daphne,
Ulu bilge konuştu:D
Bir dahaki sefer olmayacak, ve herkes hayattaki her istediğini tabii ki alamaz... Zaten her arzu ettiğimizi yapalım, olalım diye gelmiyoruz elbette hayata.
Çok üzüldüm hikayene, fakat seviyorsan tabii ki vazgeçme... Hala keyifle olsun dalışların, insan değil de belki levrek çıkarmak için. Maviden geçmemek lazım...
Müziği de yarıda kestim, dinleyemedim sonuna dek. Zaten dinlemeyin demiştin ama, insan kötü yaratık, tıklayıverdim işte...
@ kırmızı adam,
Dalalım diyorsun yani:))
Şu anda olduğun yerlerde süper dalış noktaları var. Denersin belki zaman ayırıp.
benim de bir rüyam var.o rüyanın gerçekleşmesini istiyorum ebedi yaşam ışığı...
Hmmm yorum yapmayım ben buna A.