Malumunuz bu sene bu ülkede depremde kaybedilenler ve şehitler bahane edilerek Cumhuriyet Bayramı kutlamaları yasaklandı. Tamam ölenlere üzülüyoruz ona katılıyorum ama mantığım bunun sadece bahane olduğunu söylüyor bana. Neden mi? Verilen içkili Cumhuriyet resepsiyonunu yapmazsın, hadi eğlenceye girer diye düşünerek boğazda havai fişek gösterisi ve fener alayı yürüyüşlerini de yapmazsın; ama okul törenlerinde ne eğlence gördün de onları da iptal ettin be adam? Hanginiz hatırlıyor okuldaki 29 Ekim töreninde kah kah kih kih güldüğünü veya şarkı söyleyip dans ettiğini?
Böyle ufak adımlarla yeni kuşağın kafasından Atatürk ve Cumhuriyet imajını yok etmeyi mi amaçlıyorlar bilmiyorum, ama benim oğlumdan bunu yok etmelerine ben izin vermeyeceğim. Hava durumu uygun oldukça onunla her sene Beşiktaştaki havai fişek gösterisine ve fener alayı yürüyüşüne katılırdık. Bu seneki yerimiz Mustafa Sarıgül sayesinde Nişantaşı Valikonağı caddesi oldu. Çocuklarıyla oraya gelmiş insanlar hep bir ağızdan marşlar söyleyip Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünü kutladı. Twitterdan bar bar bağıran yobazların aksine ben ortalıkta dans eden veya elinde içki şişesiyle dolaşan görmedim. Resimler bu güzel akşamdandır.
Böyle ufak adımlarla yeni kuşağın kafasından Atatürk ve Cumhuriyet imajını yok etmeyi mi amaçlıyorlar bilmiyorum, ama benim oğlumdan bunu yok etmelerine ben izin vermeyeceğim. Hava durumu uygun oldukça onunla her sene Beşiktaştaki havai fişek gösterisine ve fener alayı yürüyüşüne katılırdık. Bu seneki yerimiz Mustafa Sarıgül sayesinde Nişantaşı Valikonağı caddesi oldu. Çocuklarıyla oraya gelmiş insanlar hep bir ağızdan marşlar söyleyip Cumhuriyetin kuruluş yıldönümünü kutladı. Twitterdan bar bar bağıran yobazların aksine ben ortalıkta dans eden veya elinde içki şişesiyle dolaşan görmedim. Resimler bu güzel akşamdandır.
Bu başlıklar da bugünün bazı bombaları:
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay: "Depremde dış yardım istemedik çünkü potansiyelimizi görmek istedik." ( O 581 ölünün kaç tanesi senin potansiyel görme merakın yüzünden toprak altından çıkamadı bilmiyorum, ama eğer bir öteki dünya varsa orada sana yatacak yer komayacaklar buna eminim.)
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek:"Deprem vergileri duble yol oldu" ( Yol için hani köprülerden otoyollardan vergi alıyodun sen, onlar nereye gitti peki, dağa mı kaçtı inek mi içti? )
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: "Deprem vergisi diye bir vergi yok. Özel İletişim Vergisi var. Bunlar devletin kasasına akıyor. Devletin halkın ayağına götürdüğü hizmetler buradan karşılanıyor. Paraları Bakan Mehmet Şimşek Bey cebine mi attı? Villa mı yaptırdı?" ( Ne yaptırdı bilemem ama unutulan mavi ceketi almak için İstanbul' a uçan Ata uçağı tahminim suyla uçmuyordur, hatta yakıt deposuna bir miktar bizim vergilerden kaçmış olabilir)
Bu da bir haber. Yas diyerek Cumhuriyet kutlamalarını iptal eden devlet erkanına ait bir haber.
Tarih; 28 Ekim 2011
Yer: Ankara Sheraton!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlunun nikah törenine katıldı. Gül ve Erdoğan, Sheraton Oteli'ndeki Çağan Çağlayan ve Kübra Ece'nin nikahında şahitlik yaptı. Basına kapalı yapılan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in kıydığı nikah törenine, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bazı bakanlar, milletvekilleri, iş ve sanat dünyasından çok sayıda davetli katıldı.
Kaynak BURADA
İş yerindeki müşteri: "Şu rakıya da 43.5 lira verdiğimizi gördüm ya"
Ben: Siz AKP ye oy vermeye devam edin, 143.5 lira verdiğiniz gün de yakındır.
Müşteri: ben AKP ye oy falan vermedim, hayatta vermem.
Ben: Siz vermediniz, ben vermedim, konuştuğum hiç bir kişi vermedi; ee nerde peki bu oy veren % 50 kardeşim?
Sonuç şudur ki yakındır bunlara ağa babalarının "kesin sesinizi, siz konuştukça batıyoruz" demesi.
Bu aşağıdaki de bunca güleriz ağlanacak halimize dedirten laf arasında bugün insanın içini açan bir yazı. Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil' in bugünkü yazısı ve aslını BURADAN okuyabilirsiniz. Paylaşmak istedim.
Kendi Everest’inize tırmanın.
Nasuh Mahruki’nin kitabı bu.
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama... Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyor.
Cumhuriyet dediğin...
Nasuh’tur.
Sadece “bir kişi”nin “her şeyi” değiştirebileceğinin kanıtıdır o...
Mustafa Kemal’in “Ey Türk gençliği” diye başladığı hitabeyi anlayan, kavrayan, gerçekleştirendir.
Teslim olmayandır.
Hatırlayın... Marmara depreminde sadece o ve bi avuç cesur arkadaşı vardı. Memleket acz içinde ağıt yakarken, adeta uzaylı gibi indiler hayatımıza, sakin, bilgili, mütevazı...
Bugün, Van’da görüyoruz, binlerce olmuşlar. Sahte vicdanlar oturduğu yerde dizini dövüyormuş rolü yaparken, elini değil, hayatını taşın altına sokup, gitti sanılan 187 can’ı geri getirdiler.
Basiretsizler coğrafyasının mantığını değiştirdi çünkü Nasuh... Kabiliyetsizler ülkesinin, sırf kabiliyetsizlerden ibaret olmadığını gösterdi. Yüreklendirdi. “Demek ki yapabiliriz”e model oldu. Belediyelerin, itfaiyelerin, hatta silahlı kuvvetlerin bakış açısını değiştirdi.
Ulusal bilinç geliştirdi.
(99’da annesi vefat ettiğinde, Gölcük’te felaket bölgesindeydi, cenazeye gidemedi. Çünkü, oğlum şu anda insan kurtarıyor, bireysel acımızı haber verip dikkatini dağıtmayayım diye düşünen muhteşem bi babanın oğlu o.)
(Osmanlı’da deniz kuvvetleri komutanlığı yapan, sancak gemisinde vuruşurken yanarak şehit düşen, Nasuh oğlu Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın torunu... “Yanarak ölen” anlamına gelen Mahruki soyadını, şeref mirası olarak taşıyan sülalenin evladı.)
(Dünyaya Everest’in zirvesinden baktıktan sonra, gelip İzmir’den kız alması, damadımız olması, biz İzmirliler için hiç de şaşırtıcı değildir, orası ayrı.)
“Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan geçilmez. Vatan lafla sevilmez, eylemle sevilir” diyor. “Vatan sevgisi, sorumluluk almaktır. Dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır” diyor. “Türkiye’yi Türkiye’nin kendisinden başkası iyileştiremez” diyor.
Sevgili analar, babalar...
19 Mayıs
23 Nisan
9 Eylül
29 Ekim dediğin...
Bu ruhtur.
Nasuh’lar yetiştirin.
Kız, erkek, değerli gençler...
Davranın kardeşim.
Adım atın.
Everest’inize tırmanın.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay: "Depremde dış yardım istemedik çünkü potansiyelimizi görmek istedik." ( O 581 ölünün kaç tanesi senin potansiyel görme merakın yüzünden toprak altından çıkamadı bilmiyorum, ama eğer bir öteki dünya varsa orada sana yatacak yer komayacaklar buna eminim.)
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek:"Deprem vergileri duble yol oldu" ( Yol için hani köprülerden otoyollardan vergi alıyodun sen, onlar nereye gitti peki, dağa mı kaçtı inek mi içti? )
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: "Deprem vergisi diye bir vergi yok. Özel İletişim Vergisi var. Bunlar devletin kasasına akıyor. Devletin halkın ayağına götürdüğü hizmetler buradan karşılanıyor. Paraları Bakan Mehmet Şimşek Bey cebine mi attı? Villa mı yaptırdı?" ( Ne yaptırdı bilemem ama unutulan mavi ceketi almak için İstanbul' a uçan Ata uçağı tahminim suyla uçmuyordur, hatta yakıt deposuna bir miktar bizim vergilerden kaçmış olabilir)
Bu da bir haber. Yas diyerek Cumhuriyet kutlamalarını iptal eden devlet erkanına ait bir haber.
Tarih; 28 Ekim 2011
Yer: Ankara Sheraton!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlunun nikah törenine katıldı. Gül ve Erdoğan, Sheraton Oteli'ndeki Çağan Çağlayan ve Kübra Ece'nin nikahında şahitlik yaptı. Basına kapalı yapılan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in kıydığı nikah törenine, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, bazı bakanlar, milletvekilleri, iş ve sanat dünyasından çok sayıda davetli katıldı.
Kaynak BURADA
İş yerindeki müşteri: "Şu rakıya da 43.5 lira verdiğimizi gördüm ya"
Ben: Siz AKP ye oy vermeye devam edin, 143.5 lira verdiğiniz gün de yakındır.
Müşteri: ben AKP ye oy falan vermedim, hayatta vermem.
Ben: Siz vermediniz, ben vermedim, konuştuğum hiç bir kişi vermedi; ee nerde peki bu oy veren % 50 kardeşim?
Sonuç şudur ki yakındır bunlara ağa babalarının "kesin sesinizi, siz konuştukça batıyoruz" demesi.
Bu aşağıdaki de bunca güleriz ağlanacak halimize dedirten laf arasında bugün insanın içini açan bir yazı. Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil' in bugünkü yazısı ve aslını BURADAN okuyabilirsiniz. Paylaşmak istedim.
Kendi Everest’inize tırmanın.
Nasuh Mahruki’nin kitabı bu.
“Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama... Herkesin tırmanabileceği bir Everest’i vardır” diyor.
Cumhuriyet dediğin...
Nasuh’tur.
Sadece “bir kişi”nin “her şeyi” değiştirebileceğinin kanıtıdır o...
Mustafa Kemal’in “Ey Türk gençliği” diye başladığı hitabeyi anlayan, kavrayan, gerçekleştirendir.
Teslim olmayandır.
Hatırlayın... Marmara depreminde sadece o ve bi avuç cesur arkadaşı vardı. Memleket acz içinde ağıt yakarken, adeta uzaylı gibi indiler hayatımıza, sakin, bilgili, mütevazı...
Bugün, Van’da görüyoruz, binlerce olmuşlar. Sahte vicdanlar oturduğu yerde dizini dövüyormuş rolü yaparken, elini değil, hayatını taşın altına sokup, gitti sanılan 187 can’ı geri getirdiler.
Basiretsizler coğrafyasının mantığını değiştirdi çünkü Nasuh... Kabiliyetsizler ülkesinin, sırf kabiliyetsizlerden ibaret olmadığını gösterdi. Yüreklendirdi. “Demek ki yapabiliriz”e model oldu. Belediyelerin, itfaiyelerin, hatta silahlı kuvvetlerin bakış açısını değiştirdi.
Ulusal bilinç geliştirdi.
(99’da annesi vefat ettiğinde, Gölcük’te felaket bölgesindeydi, cenazeye gidemedi. Çünkü, oğlum şu anda insan kurtarıyor, bireysel acımızı haber verip dikkatini dağıtmayayım diye düşünen muhteşem bi babanın oğlu o.)
(Osmanlı’da deniz kuvvetleri komutanlığı yapan, sancak gemisinde vuruşurken yanarak şehit düşen, Nasuh oğlu Kaptan-ı Derya Ali Paşa’nın torunu... “Yanarak ölen” anlamına gelen Mahruki soyadını, şeref mirası olarak taşıyan sülalenin evladı.)
(Dünyaya Everest’in zirvesinden baktıktan sonra, gelip İzmir’den kız alması, damadımız olması, biz İzmirliler için hiç de şaşırtıcı değildir, orası ayrı.)
“Maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan geçilmez. Vatan lafla sevilmez, eylemle sevilir” diyor. “Vatan sevgisi, sorumluluk almaktır. Dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır” diyor. “Türkiye’yi Türkiye’nin kendisinden başkası iyileştiremez” diyor.
Sevgili analar, babalar...
19 Mayıs
23 Nisan
9 Eylül
29 Ekim dediğin...
Bu ruhtur.
Nasuh’lar yetiştirin.
Kız, erkek, değerli gençler...
Davranın kardeşim.
Adım atın.
Everest’inize tırmanın.
Yüreğine ve ellerine sağlık Sis' cim.
Yardımı nakdi ve Nasuh' ların hesabına yapmak konusu herkes tarafından çok ciddi düşünülmeli aslında.
İçimize sinecek olan nice Cumhuriyet bayramlarına...
Yüreğine, parmaklarına sağlık Siscim,
Sondan gidersek:)
Y.Özdilin yazısını sabah okurken ağladım, çekemiler çocuğu çamura bulaştırmaya çalıştılar.
% 50 oy ise bencede mechul, kasaba giderim söver durur tv.si ya kanal 24 dedir yada TGRT haberde, ama her gittiğim zaman. Söver bende eee siz oy verdiniz derim yooook der:)) daha niceleri etrafımda yok biz vermedik diyor.
Bu arada bloglarda sahte Atatürkcüler var, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
Eee bir insan AKP li olabilir gayet normalde niye saklar, onlarda biliyorlar yanlış iş olduğunu:))
Bugün Taha Akyol ile Pamir Balçiçek midir nedir söz sende programı yapıyor. Bayağı anlaştılar karşı karşıya bu arada özet geçim
meğer bugün okullar tören yapmış, valla ben görmedim ben onların yabancısıyım.
Haa birde devlet vergiyi ne adı altında toplarsa toplasın nerede eksik varsa oraya harcarmış.
Düğün derneğe kafanı takma o mecburiyetten zahir, takıları depremzedelere bağışlayacaklarmış:))
Sevgiler...
Asucum ve Nurcum teşekkürler güzel yorumlarınız için.