Ben bu şehirde büyüdüm. Büyüdüm derken 18 yaşında geldim bu şehire, İstanbul' a. İlk defa evimden ayrılmak kendi seçimimken, ben bu şehire bir çocuk olarak geldim.Diz dibinde büyütülen bir kız çocuk olmaya olan itirazımdı beni buraya getiren. Bana dayatılan yaşamı yaşamamak uğruna kendimi hiç bilmediğim bir şehirde, ilk defa yaşayacağım yalnız bir yaşama atmıştım. Çok da iyi etmişim diyorum şimdi geriye dönüp bakınca.
Ben bu şehirde büyüdüm adam oldum. Çalıştım, para kazandım; hem de o yaşta bir çocuğun belki de hiç girmemesi gereken bir kurtlar sofrasında. On senemi verdiğim bir sektörde; tehdit de edildim, rüyamda bile görmemem gereken adamlara kız çocuğu halimle kafa tuttum, yeri geldi işle ev arasında korumayla gidip gelmek zorunda kaldım. İnsanların gerçek yüzünü nasıl anlayabileceğimi öğrendim o geçen on senede. Tanımak istediğin insanla kumar masasına otur !! Suratıma silah da doğrultuldu, evimin önünde pusu da kuruldu, elemalarımın bazılarına hastanelik olacak şekilde dayak da atıldı. Sonra bir sabah 6.5 civarlarında yine bir mafya babasıyla bir yandan içip bir yandan birbirimizi tartıp kim kimi nasıl tehdit edecek oyunu oynarken; birden ne işim var benim burada sorusunu sordum kendime. Kendim için istediğim hayat o anda o hayat olmaktan çıkmıştı. O sabahtan tam 45 gün sonra on senelik kariyeri geride bırakmıştım, bir o kadar da çuvalla kazanılan parayı tabi.
İş kurdum, iş batırdım, işimi layıkıyla yapmak kadar iş batırmanın bile bir adabı olduğunu öğrendim. Yine yüze çıktım, yine kuyruğu doğrulttum. Sonunda her zaman keyifle olmasa da çoğu zaman keyif aldığım bir iş kurdum kendime, hayatımdaki bir mutsuzluk faktörünü eser miktara indirgememi sağladı.
Hepsinden öte; ben bu şehirde acıyı da aşkı da, sevgiyi de, mutluluk ve mutsuzluğu da yaşadım. Evlendim, boşandım, akıllanmadım bir daha evlenip bir daha boşandım. Sevgililerim oldu her milletten ve her sosyal gruptan, evlisi de bekarı da benden yaşca büyük ya da küçük olanı da. Her biriyle başka bir şey öğrendim; kimiyle nasıl mutlu olunuru, kimiyle nasıl kazık yeniri. Bana yapılan her şey hoşuma gitmeyen davranışı başkasına yapmamayı öğretti bana. Dostlarım hiç olamadı ( o kadar açamadım hiç duvarlarımı insanoğulları ve kızlarına ) ama olan arkadaşlarım bile hep beni eğitti, kimi zaman yaptıkları kimi zaman da aslında yapmadıklarıyla. Zaten 10 sene gece çalışmakla içine girdiğim asosyallik, insanların can yakma kapasitesini tanımamla orantılı olarak tüm hayatımı sardı.
Bu şehirde yaşadım, geçen yıllar arasında belki de çok sokağına kokumu bıraktım, izimi ve hatıralarımı. Kimi zaman çok sevdiğim bir lokantanın kapanmasına üzüldüm, kimi zaman hiç beklemediğim bir yerde ansızın karşıma çıkan güzel bir mekan bulmanın sevincini yaşadım. Kimi zaman sabah erken saatte sokaklarını sadece sokak köpekleri ve çöpçülerle paylaştım, kimi zaman gecenin bir vaktinde sahilde bir boğaz semtinde dürüm yerken iyi ki var bu şehir dedim. Değişik semtlerde evlerim oldu, o semtlerin dinamiğini öğrendim, yaşam şekillerine uyum sağladım, semtin bir sakini olma keyfini yaşadım. Kimi zaman da hiç ama hiç alışık olamayacağım semtlerde budum kendimi tesadüfen , içimden vayy burası da İstanbulmuş demek dedirten.
Sonuçta ben bu şehirde büyüdüm, adam oldum. Başka bir yerde yaşayamayacağıma emin olarak hala yaşıyorum ve yaşayacağım. Ne zaman İstanbul ile aramdaki ilişkiyi düşünsem hep aklıma aşağıdaki şarkı gelir işte. Benim İstanbul' um bu şarkıda anlatılan şehir.
Ben bu şehirde büyüdüm adam oldum. Çalıştım, para kazandım; hem de o yaşta bir çocuğun belki de hiç girmemesi gereken bir kurtlar sofrasında. On senemi verdiğim bir sektörde; tehdit de edildim, rüyamda bile görmemem gereken adamlara kız çocuğu halimle kafa tuttum, yeri geldi işle ev arasında korumayla gidip gelmek zorunda kaldım. İnsanların gerçek yüzünü nasıl anlayabileceğimi öğrendim o geçen on senede. Tanımak istediğin insanla kumar masasına otur !! Suratıma silah da doğrultuldu, evimin önünde pusu da kuruldu, elemalarımın bazılarına hastanelik olacak şekilde dayak da atıldı. Sonra bir sabah 6.5 civarlarında yine bir mafya babasıyla bir yandan içip bir yandan birbirimizi tartıp kim kimi nasıl tehdit edecek oyunu oynarken; birden ne işim var benim burada sorusunu sordum kendime. Kendim için istediğim hayat o anda o hayat olmaktan çıkmıştı. O sabahtan tam 45 gün sonra on senelik kariyeri geride bırakmıştım, bir o kadar da çuvalla kazanılan parayı tabi.
İş kurdum, iş batırdım, işimi layıkıyla yapmak kadar iş batırmanın bile bir adabı olduğunu öğrendim. Yine yüze çıktım, yine kuyruğu doğrulttum. Sonunda her zaman keyifle olmasa da çoğu zaman keyif aldığım bir iş kurdum kendime, hayatımdaki bir mutsuzluk faktörünü eser miktara indirgememi sağladı.
Hepsinden öte; ben bu şehirde acıyı da aşkı da, sevgiyi de, mutluluk ve mutsuzluğu da yaşadım. Evlendim, boşandım, akıllanmadım bir daha evlenip bir daha boşandım. Sevgililerim oldu her milletten ve her sosyal gruptan, evlisi de bekarı da benden yaşca büyük ya da küçük olanı da. Her biriyle başka bir şey öğrendim; kimiyle nasıl mutlu olunuru, kimiyle nasıl kazık yeniri. Bana yapılan her şey hoşuma gitmeyen davranışı başkasına yapmamayı öğretti bana. Dostlarım hiç olamadı ( o kadar açamadım hiç duvarlarımı insanoğulları ve kızlarına ) ama olan arkadaşlarım bile hep beni eğitti, kimi zaman yaptıkları kimi zaman da aslında yapmadıklarıyla. Zaten 10 sene gece çalışmakla içine girdiğim asosyallik, insanların can yakma kapasitesini tanımamla orantılı olarak tüm hayatımı sardı.
Bu şehirde yaşadım, geçen yıllar arasında belki de çok sokağına kokumu bıraktım, izimi ve hatıralarımı. Kimi zaman çok sevdiğim bir lokantanın kapanmasına üzüldüm, kimi zaman hiç beklemediğim bir yerde ansızın karşıma çıkan güzel bir mekan bulmanın sevincini yaşadım. Kimi zaman sabah erken saatte sokaklarını sadece sokak köpekleri ve çöpçülerle paylaştım, kimi zaman gecenin bir vaktinde sahilde bir boğaz semtinde dürüm yerken iyi ki var bu şehir dedim. Değişik semtlerde evlerim oldu, o semtlerin dinamiğini öğrendim, yaşam şekillerine uyum sağladım, semtin bir sakini olma keyfini yaşadım. Kimi zaman da hiç ama hiç alışık olamayacağım semtlerde budum kendimi tesadüfen , içimden vayy burası da İstanbulmuş demek dedirten.
Sonuçta ben bu şehirde büyüdüm, adam oldum. Başka bir yerde yaşayamayacağıma emin olarak hala yaşıyorum ve yaşayacağım. Ne zaman İstanbul ile aramdaki ilişkiyi düşünsem hep aklıma aşağıdaki şarkı gelir işte. Benim İstanbul' um bu şarkıda anlatılan şehir.
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Bu şehir insanı uzak kılıyor
Bu şehir insanı hayli yoruyor
Bu şehir insanı hep kandırıyor
Senin için yazılmış her şiir bu bedenin olsa keşke
Bak bir ömrü verecem işte
Bu şehir benim bir demir atmış ki gönlüm yosun tutmuş
Limanda kalmış toprağında servetim var
Anılarım çocukluğum ve geleceğim
Bağlamış elimi kolumu
Ne kadar uzağa gitsem de kopamadım
Ne kadar yakınsam ona
Ben o kadar uzağım ondan
Her taraf tuzak her bir yer yalan
Tutulmamış ki hiçbir söz
Hep yalan dolan var
Bu şehir insana tuzak kuruyor
Bu şehir insanı uzak kılıyor
Bu şehir insanı hayli yoruyor
Bu şehir insanı hep kandırıyor
Gel bu şehrin havası böyle kalsın
Aynalar yalancıdır
Bu şehrin dört bir yanında ayna var alımlıdır
Bir kandırır ki anlamazsın
Verilen sözler unutulur
Belki yarına umut olur
Fakat bu şehir unutturur
Bazen hatırlatır ve ağlatır güldürür
Bir gün yaşarken bir gün öldürür
Bir türküdür bu duyduğun senin için
Dikenli gül ve yaşanacak bir gündür
Bu şehirde doğdum bu şehirde söndüm
Gel biz şehrin havasına hiç uymayalım
Birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım
Bir de şehirli türkü tutturup karşılıklı seninle
Şehre inat dert üstüne dert koymayalım ayrılmayalım
Gönül bir bağlanmış ki sorma
Her güneşli gün ve her yıldızlı geceyi özler o da bizim gibi
Kardeşiz biz sanki, yağmuruyla ıslanan ağaç gibi
Kökünden bağlı kopmaz, özümdür o bilinmez
Sözüm var and içilmiş bir günde dört mevsimmiş
Bu şehir benim ve bu şehir bizimmiş anla
Pes etmedik umutla yürüdük işte her gün aynı yolda
Bırakmam, terk etmem ben gitmem bu şehirden
Gel bu şehrin havası böyle kalsın, tuzakla dolmuş her yer
Yorulmuş tüm bedenler acep neden?
Bırakmam, terk etmem ben gitmem bu şehirden
Bırakmam terketmem ben gitmem bu şehirden
Öykü Atölyesi Kelime Oyunları için yazıldı
Böyle sert bir yaşamın ağırlığını ancak İstanbul karşılayabilir. Gün gelir üzer, gün gelir korur, saklar, gün gelir hoş sürprizler sunar ama ona asla güvenilmez. Seni kendi ile uyum sağlamaya zorlar görkemiyle seni kendine bağlar ama bir yandan da sersefil eder.
Benim de yazacak çok şeyim var bu şehirle ilgili.
Bloguma dönüp bir post da ben yazayım. Bu arada okuduklarımdan çok etkilendiğimi söylemiş miydim?
Daha ilginç ve daha saygın oldun gözümde sanki.
Sevgiler...
Asucuğum,
Estağfirullah ne saygınlığı. Benim o başta yazdıklarım aslında çok düşük bir yaşamdı, bana göre ve şu anda yani. Beni ben yaptıysa da kimseye yaşa demeyeceğim bir yaşamdı.
Ama İstanbul ile ilgili dediğin şeyler çok doğru. Hoş sürprizlerine asla kanmamak gereken bir yaşam şekli İstanbul.
Okumayı bekliyorum senin şehrini :)
Herkes birşeyler yaşar Sis ve ben insanları yaşadıklarıyla değil duruşlarıyla ve kafa tutuşlarıyla değerlendirenlerdenim. (sandığın kadar sığ değilim yani:)))
Sertliğin içindeki naifliği, nezaketin altındaki ikiyüzlülüğü anlayacak kadar çok yaşadım. Her ikimiz de çok farklı yollarda sert şeyler yaşamışız. Ben nazik ve özenli bir insanım ve bunun samimiyetsizlik olarak nitelendirilmesi canımı çok yakıyor. Bu şüpheye kapılmayan nadir insanlardansın ve bunu kaybetmek istemem. BUnun ne kadar önemli olduğunu da anlatamam. Niçin bunu yazdığımı da bilmiyorum şimdi. Neyse uzayıp gidecek :))
"Diz dibinde büyütülen bir kız çocuk olmaya olan itirazımdı beni buraya getiren."
Ve bu itiraza İstanbul oldukca iddialı. Ve bu iddiayı kazanmak her kişinin haddi değil.
"Kazanmak" herkese göre ayrı bir bedeldir ama sen gerçek yaşam bedeli vererek kazandığın bu şehri hak edenlerdensin. İstanbul herkesi gerçek yapmaz ve sen bunu da kazanmışsın.
Yürekten sevgiler...
Şehir değişirken herkes uzaklaşıyor. Peki, İstanbul adına yapılan neleri seviyoruz, nelerse bu şehri öldürüyor? Belki de bu şehir üzerine yazılmış son kitaplar bu yüzyılda yazılacak..
@Asumancığım,
Hiç de sığ olarak nitelendirdiğim bir insan değilsin, emin ol buna.Ve hiç samimiyetsiz olarak da düşünmedim seni. Yanlış anlaşıldıysam ben özür dilerim.
@ Yaşamın Kıyısında,
Yaşayan bilir o gerçek olmanın belasını zorluğunu diyeceğim:D Benden de içten sevgiler.
@sarıdenizaltı,
Bence de bu yüzyılda bu şehir için yazılan ve yazılmış en güzel şeyler çıkacak ortaya. Biraz kaybolanın ardından bir ağıt havası taşıyacak ama yazılacak işte.
İstanbul'u dinlemekten hiç bıkmayanlardan biri olarak bir kez daha hissettim her satırınızda İstanbul'u yaşamak, İstanbul'da yaşamak, İstanbul'la yaşamak... Teşekkürler bu "özel" paylaşımınız için.
@ Yıldız Yağmurları,
Teşekkürler, ne biçim bir şehir ama değil mi ,insanın kanına girip bir daha hiç serbest bırakmıyor.
Kesinlikle bırakmıyor,sarıp sarmalıyor, esir ediyor ;)