Yine Yeni Yıl

    Yazan: MeDiKaL Etiket: »
    Beğeniler




    Biraz uzun bir yazı ama uzun bir aradan sonra yazdığım ilk yazı olduğu için idare edin, sonuna kadar okumaya çalışın lütfen... :)


    Yeni yıl için bir yazı yazmak istedim. Geçen yıl benim için öncekilerden farklı bir "yeni yıl" oldu. Her yeni yıl gibi başladı ama sonu "yeni bir yıl" oldu. Yeni bir yaşam, yeni bir düzen, yeni bir ev, yeni bir araba. Ama hepsinden önemlisi yeni bir medikal. Yaşadıklarımı burada uzun uzun anlatmayacağım. Beni az çok tanıyanlar bu yeniliklerin çoğundan zaten haberdar.

    Bir yıl önce "Yeni Yıl" diye sevinçle karşıladığımız 2010 benim için hep farklı bir yeni yıl olarak kalacak. Acısı tatlısı bir sürü olay yaşadım, yaşadık. Kimimiz çok üzüldük kimimiz çok sevindik. Geçen yıldan almamız gereken dersleri aldıysak yeterli. Geçmişe bakmamak lazım artık. Kendi adıma yaşadığım her yıl, her ay her gün hatta her an benim için önemlidir ve yaşadıklarımdan hiç pişman değilim.

    Hayatta bir çok olay bizim gördüğümüz gibi değil bence. Her şeyin görünmeyen bir yüzü var. İlk anda bize üzücü, kötü bir olay gibi gelen bir şey aslında bizim sandığımız gibi olmayıp bizim için o olayın o an yaşanabilecek en iyi olay, en büyük şans olabileceğini düşünmemiz gerekir. Bir uçağı kaçırdığımız anda hepimiz üzülürüz, kızarız belki de küfrederiz şansımıza. Ama kısa bir süre sonra o uçağın düştüğünü haber alırsak bir anda tam tersi bir ruh haline girmez miyiz. Hayatımın en önemli olayı dediğimiz, "olmazsa olmazım" dediğimiz şeyler vardır ya hani. Mesela o hayatımızın olmazsa olmazı belkide bizim hayatımızın sonunu hazırlayacak ama bizim haberimiz yok. Üniversite sınavını kazanamazsam yaşayamam diyen biri belkide kazandığı fakülteye kayıt yaptırmaya giderken bir kazaya kurban gidebilir. Ya da hayatımın anlamı dediği kadın/erkek bir süre sonra hayatı zindan edebilir ve hatta o hayatı elleriyle bitirebilir. Uğruna ölürüm dediği çocuğunu eşini annesini babasını öldüren bir sürü insan duymuyor muyuz her gün?

    İşte bu ve buna benzer bir sürü olayda ilk anda tepki vermek yerine bir an durup soluklansak, bakalım sonu nereye varacak desek nasıl olur acaba? Buna ister kadercilik deyin, ister polyannacılık ama bence olması gereken davranış bu.

    Yeni yılda da buna benzer bir sürü olaylar yaşayacağız. O yüzden ne çok fazla sevinin ne çok fazla üzülün derim. "Ülkenin birinde dediğim dedik bir sultan varmış.Bu sultan kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, mutsuz olduğunda ümidini tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması gerektiğini hatırlatsın…
    Hiç kimse sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da bilge bir Derviş bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana sunulur. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır: “Bu da geçer” yazmaktadır."

    Bir de "İki Gezgin Melek" hikayesi var, onu da yazayım buraya.

    "İki melek, geceyi geçirmek için oldukça varlıklı bir ailenin evinin kapısını çalmışlar. Aile, pek kaba bir üslupla, meleklere yatacak yer olarak koca malikanenin konuk odalarından birini vermek yerine, soğuk bodrumundaki küçük bir köşeyi göstermiş.

    Melekler buz gibi odanın soğuk ve sert zemininde kendilerine yatacak bir yer hazırlamaya çalışırken, Yaşlı Melek duvarda bir delik görmüş ve kalkıp deliği onarmaya girişmiş. Genç Melek, Yaşlı Meleğe bu hareketinin nedenini sorunca, Yaşlı Melek hafifçe gülümsemiş:

    "Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir..."

    Sabah malikaneden ayrılan melekler, gece bastırınca bir kez daha kalacak yer bulmak umuduyla, bu defa çok fakir bir çiftçi ailesinin kapısını çalmışlar.

    Son derece misafirperver olan fakir karı koca, sofralarında ne var ne yoksa meleklerle paylaştıktan sonra, onlara rahatça uyumaları için kendi yataklarını vererek yanlarından ayrılmışlar.

    Sabah güneş doğduğunda,melekler zavallı karı kocayı gözyaşları içinde bulmuşlar: Yegane geçim kaynakları olan tek inek de tarlalarının ortasında cansız yatmaktaymış.

    Genç Melek bu sefer iyice öfkelenerek Yaşlı Meleğe isyan etmiş:

    "Bunun olmasına nasıl izin verebildin? O varlıklı kaba adamın her şeyi vardı ama sen kalktın ona yine de yardım ettin. Bu iyi yürekli fakir ailenin ise o tek inekten başka hiçbir şeyleri yoktu; buna rağmen onu bile paylaşmaya gönüllü oldular. Sen o ineği de yitirmelerine izin verdin!"

    Bunun üzerine Yaşlı Melek, Genç Meleğe dönerek şu cevabı vermiş:

    "Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir.
    O zengin malikanenin bodrumunda kaldıgımız gece, duvardaki deliğin dibinde külçe külçe altın saklı olduğunu farkettim. Malikanenin sahibi bu
    kadar açgözlü olduğu için ve kendisine verilmiş şans sayesinde edindiği zenginliğin bir parçasını bile paylaşmaya yanaşmadığı için, ben
    de o deliği öyle bir kapatıp mühürledim ki artık arayıp bulsa da açamaz." Devam etmiş:

    "Sonra, dün gece biz çiftçi ailesinin yatağında uyurken, Ölüm Meleğinin o çiftçinin karısını almaya geldiğini gördüm. Ben de onun yerine Ölüm Meleğine ineği verdim."

    Yaşlı Melek, gülümseyerek bir kez daha eklemiş:

    "Her şey, her zaman, göründüğü gibi değildir."

    Bazen, işler istediğimiz gibi sonuçlanmadığında, aslında bizim de başımıza gelen tam da budur işte. Eğer inanıyorsanız, yapmanız gereken şey sadece, her sonucun her zaman sizin lehinize olduğuna güvenmektir.

    Bunun böyle olduğunu, ancak belirli bir zaman sonra öğrenebilecek olsanız bile Bazı insanlar, Hayatımıza girerler Ve çabucak çıkarlar..

    Bazıları ise, dostumuz olur ve bir süre orada kalırlar...

    Yüreklerimizde o güzel ayak izlerini bırakarak ve bu, İyi bir dost kazandığımız için, bir daha asla eskisi gibi olmayacağız demektir!

    Biliyorum uzun bir yazı oldu ama okuyanlar umarım pişman olmazlar. Hepinizin yeni yılını kutlar her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim.

    Aşağıda okuduğum günden beri beni çok etkileyen ve sık sık yeniden okuduğum "Kırk Kural" var. Okumayanlar var ise dikkatle her kuralı teker teker okumalarını, daha önce okuyanların da bir kez daha okumalarını tavsiye ederim. En sonda da bana maille gelen hoş bir yeni yıl kartının linki var, onu da sizlerle paylaşmak istedim. umarım beğenirsiniz. Sevgiyle kalın......


    Birinci Kural:
    Yaradanı hangi kelimerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

    İkinci Kural:
    Hak Yolu’nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

    Üçüncü Kural:
    Kuran dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

    Dördüncü Kural:
    Kâinattaki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O’nu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.

    Beşinci Kural:
    Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. “Aman sakın kendini” diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği : “Bırak kendini, ko gitsin!” Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

    Altıncı Kural:
    Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

    Yedinci Kural:
    Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat’i keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

    Sekizinci Kural:
    Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilir.

    Dokuzuncu Kural:
    Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah âşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

    Onuncu Kural:
    Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

    On Birinci Kural:
    Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir “sen” zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

    On İkinci Kural:
    Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

    On Üçüncü Kural:
    Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı hoca şeyh şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

    On Dördüncü Kural:
    Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

    On Beşinci Kural:
    Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

    On Altıncı Kural:
    Kusursuzdur ya Allah, O’nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir, ne layıkıyla sevebilirsin.

    On Yedinci Kural:
    Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

    On Sekizinci Kural:
    Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır.

    On Dokuzuncu Kural:
    Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

    Yirminci Kural:
    Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

    Yirmi Birinci Kural:
    Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

    Yirmi İkinci Kural:
    Hakiki Allah Aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdi mi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

    Yirmi Üçüncü Kural:
    Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte. Sufi daima orta yerde...

    Yirmi Dördüncü Kural:
    Madem ki insan eşrefi-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

    Yirmi Beşinci Kural:
    Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

    Yirmi Altıncı Kural:
    Kainat yekvücut, tek varlıktır. Herkes ve her şey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

    Yirmi Yedinci Kural:
    Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

    Yirmi Sekizinci Kural:
    Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu an’ın hakikatini yaşar.

    Yirmi Dokuzuncu Kural:
    Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, “ne yapalım kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.

    Otuzuncu Kural:
    Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez. Sufi kusur görmez. Kusur örter.

    Otuz Birinci Kural:
    Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp... Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

    Otuz İkinci Kural:
    Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı’ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama!

    Otuz Üçüncü Kural:
    Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen HİÇ ol. Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

    Otuz Dördüncü Kural:
    Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

    Otuz Beşinci Kural:
    Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrı’ya inanmayan kişi ise içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

    Otuz Altıncı Kural:
    Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar, o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!

    Otuz Yedinci Kural:
    Tanrı kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölmek zamanı.

    Otuz Sekizinci Kural:
    “Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?” diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

    Otuz Dokuzuncu Kural:
    Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır, merkezinde.. . Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için bir Sufi daha doğar.

    Kırkıncı Kural:
    Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani mi diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK’ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde.

    http://ak.imgag.com/imgag/product/preview/flash/bws8Shell_fps24.swf?ihost=http://ak.imgag.com/imgag&brandldrPath=/product/full/el/&cardNum=/product/full/ap/3166187/graphic1 ...

    5 Kişi Yorum Yapmış.

    1. Sis says:

      Teşekkürler paytarım bi tanem. Kırmadın beni. Ve bu blog oldukça her yeni yıl yazısını sen yazacaksın umarım.

      Senin o 40 kuralını bana anlatman aklımda şimdi. Birlikte nasıl okumamız ve yorumlamamız Aşk kitabını.

      Dost,

      Her daim hayatımda ol, her daim mutlu ol...

      Herkese iyi yıllar...

    2. Çok teşekkürler bu çok anlamlı kapsamlı paylaşım için.Tam yeni bir yıla girerken ne kadar iyi geldiğini anlatamam. Sık sık uğrayacağım bir yeni yıl postu oldu bu.
      Yeni yılda her şey gönlünüzce olsun...

    3. Yeni yılını tüm içtenlikle kutlar sağlıkla sevdiklerimle ve gönlünce geçireceğin yepyeni bir yıl dilerim.
      Sevgilerimle...

      Yazı çok ilgimi çekti ama bitiremedim, okumayı önümdeki 3 günlük tastile bırakıyorum:))

    4. MeDiKaL says:

      Yazıyı sabah yeniden okuyunca baya abartmışım. :D Yazdıkça yazmışım. Gecenin bir yarısı yeni yıl yazısı yazılırsa böyle olur işte..

      @ Sis : Her yıl "yeni yıl" yazısı yazma işini bana yıkacağını sanıyorsan yanılıyorsun. yok öyle üç kuruşa beş köfte. Zaten üç yıldır maaş almadan çalıştırıyorsun blogta :) Ben emekliye ayrılıyorum. Bundan sonra su HANIM yazsın yeni yıl yazılarını.

      Kırk kurala gelince ben sık sık okuyorum ve bana ilaç gibi geliyor. Hatta benim kutsal kitabım diyebilirim... (Dinciler siz bu yorumu okumamış farzedin)

      İyi dileklerin için teşekkürler. Ben de senin ve diğer üyelerin yeni yıllarını kutlarım.

      @ Asuman Yelen : Teşekkürler yorum için. Sizin için iyi geldiğine sevindim. Umarım her daim yüzünüz güler, her zaman mutlu olursunuz. Yeni yılın kutlu olsun

      @ YAŞAMIN KIYISINDA : Güzel dilekleriniz için teşekkürler. Yeni yılınız kutlu olsun.

    5. su says:

      çok zor çok..bunları düşünebilmek,uygulayabilmek,yapabilmek zor dostum zor....

    Siz de Yorum yapın