Kedilere Fısıldamak

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler




    Nasıl başlık ama? Çook iddialı diyebilirsiniz ama hiç de öyle kedilere fısıldayan biri değilim. Çünkü kedilere fısıldanmaz. Kediler eğitilmez. Kediler öğrenir ama öğrendikleri şeyleri ancak kendi keyifleri isterse veya sahiplerinden bir çıkarları olacaksa veya veya nadiren de olsa sahiplerini üzmemek adına yaparlar.

    Çok kedi besledim. Sanırım hayatıma giren ( pardon hayatlarına girmeme izin veren) kedileri şöyle bir anlatsam daha iyi bir başlangıç olacak.


    İlk kedim 10 yaşlarındayken Erzurum' da annemlerin evine abla kardeş ağlaya zırlaya zorla kabul ettirdiğimiz tekir kız Mercan idi. Ben üniversite 2ci sınıftayken bir kısa tatile Ankara' ya eve geldiğimde benim yola çıkmam telaşı sırasında yangın merdiveninden kaçtı ve bir daha ölüsünü de dirisini de bulan olmadı. Yaşlanmıştı, ve bana dendiğine göre ben evden gideli epey üzgündü. Bir söylem vardır kediler ölmeye sahiplerinden sevdiklerinden uzağa giderler, ölülerini göstermek istemezler diye.

    İstanbulda bekar evinde gece iş gündüz okul şeklinde yaşarken Mercan' ın gidişi etkisiyle kedi almaya karar verdim. Bir arkadaşımın arkadaşının evinde doğmuş, siyam melezi iki yavruyu birlikte aldım. Karabiber ( dişi ) ve Sarı ( erkek ve cin portakal içmeye bayılırdı) 4 aylıkken falan geldiler evime. Karabiber kırmızı şarap bardaklarına saldıran, emmeyi çok seven ( emdiği yer herhangi bir yeriniz olabilirdi) bir dişiydi. Sarı ise ahşap zeminli evde koşunca resmen yerde ayak sesleri duyulan bir erkek irisi. Ben ne olduğunu anlamadan çiftleştiler ve 6 tane bebeğim oldu. Büyük anne baba kediler de bu arada epey zor yaşanır hale geldiler. Büyüklere ve yavrulardan dördüne yuva bulup biri siyam biri sarman olan iki kediyi evde tuttum. Üç aylık falan olduklarında ne olduğunu bile anlamadan yavrulardan biri  ( evde doğmuş büyümüş, hiç dışarı çıkmamış ) gençlik hastalığından öldü. Veteriner tedavisine rağmen bir kaç gün sonra öbürü de.

    Klasik depresyon ağlama zırlama dönemleri geçince Rumeli Caddesindeki Hayvanları Koruma Derneğine kafamda siyah bir kedi alma düşüncesiyle gittim. O böyle pufur pufur uzun tüylü siyah yavrulara bakarken minik, cılız mı cılız, el kadar bir şey kendini kafesinin parmaklıklarına attı. Ve en fazla bir aylık sokaktan kurtarılmış oğlum Puf' u aldım geldim eve. Adı aslında önce Luciferdi ama Luciferliğin yanına bile yaklaşamadı. Puffini oldu sonra da kısaca Puf. Anne sütü az almıştı ve bana geldikten 15 gün sonra raşitizm baş gösterdi. Günlerce veterinere taşındık yaşayıp yaşayamayacağını bilmeden. Sonunda yaşadı oğlum ve herhalde gördüğü tedavi sebebiyle de doğal olarak hadım kaldı.

    Şimdi işte kedilere fısıldanır mı fısıldanmaz mı kısmı başlıyor. Pufcuğuma evde yalnız olduğu zamanlarda işim sebebiyle ben çok eğitim veremedim. Ama bekar evi olması sayesinde evde her daim bir dolu insan vardı. Eğitmediler tabii ki. Mesela o evde yaşarken en sevdiği şey koridordaki kapının üzerine gece vakti zıplayıp birilerinin tuvalet için kalkmasını beklemekti. Tuvaletin yolu koridordan, Puf ' un aşağı inmesinin yolu da kapının yanından geçenin omzuna atlamaktan geçiyordu. Sonra taşındığım öbür evime Puf benle geldi ama en fazla 2 sene sonra ona bir Belçika kurdu arkadaş da geldi. Genelde izin kullanmadan çalışıp bir kaç ayda bir bir iki günlüğüne şehir dışına giderdik. Her bu kısa tatillerden dönüşümüzde yatağa yatıp uyumamızı bekler ve ardından ya üzerimize sıçar ya da işerdi. Bu çoğu kedinin yaptığı ve çok fena bir cezalandırma yöntemidir. Kum vs kullanmazdı. Kullanılmayan küçük tuvaletteki lavaboya yapmaya alışmıştı. Dışkısını kağıt havluyla alıp klozete atıp ardından hemen fırça ve cifle temizlerdim. Sonra bebeğim yaşlılık hastalıklarıyla öldü ( o çok ayrı bir hikaye ). Evde köpek kaldı sadece, ama insan bebeğimizi köpek kızımızın kıskanması sebebiyle köpek de ömrünün sonuna kadar sevildiği ve iyi yaşadığı bir eve yollandı.

    Lafı çok dolandırmışım. Son eve gelen kedi blogdan tanıyacağınız Duman iti. İdi... Yine blogu takip edenlerin bildiği anne kedi artı altı yavru artı kısırlaşmış geri gelmiş anne kedi artı sokakta bulunmuş bir bebek vs vs.

    Kedi öğrenir, hele bazı cins kediler hem çok akıllıdır hem öğrenmeye çok açıktır. Allah insanı bu tür kedilerden korusun bence. Ama kediyi köpeği eğittiğiniz şekilde eğitemezsiniz.

    Öncelikle Pavlov abimize kulak vermeniz gerekir. Çoğu tür hayvan şartlandırmayla yaşar. Köpeklerde bu efendisinin hoşnutsuzluğunu ortaya koyup cezalandırması  ( köpek sürü üyesidir, her sürünün lideri ve kuralları vardır, üyeler kurallara uyar ) olduğu gibi kedilerde tam tersidir. Kedi empati ile eğitilir.

    Nasıl yani, nasıl kediyle empati kuracağım diye soranlara siz siz olun kediden uzak durun diyorum. Öncelikle kedinizin karakterini öğrenmeniz gerek. Emin olun insanlardan daha çok karakter varyasyonuna sahipler. Kimi kedi hiç zora gelmez, kimisi az bi şiştt demekle sahibini mutsuz ettiğini anlayıp uyum sağlar, kimisi de bana ne lan sen bana uy tadında tepki verir.

     Nasıl ki evlilik ilişkisi de birbirine kırk kat yabancı olan ve farklı huylarda olan insanların birlikte yaşamayı öğrenmesi gibi özetlenebilir; işte aynı şekilde siz de kedinizle birlikte yaşamayı öğreneceksiniz. Öğretme ya da hâkim otorite olma konusunda şansınız var tabii ki ama bu da kediye bağlı. Kedi ile bir bağınız oluşmuşsa o sizi nelerin üzüp rahatsız ettiğini anlar ve yapmaz. Ama işi sadece ceza-ödül şeklinde tutarsanız dibine kadar kendisini anlamadığınız için sizi cezalandırıcaktır.

    Eğimle ilgili kendi deneyimlerimden bir kaç pratik tavsiye vereyim. Bazı kediler kemirir. Özellikle elektronik aletlerin kablolarını kemirirler. Bilgisayardaki bağlantı kabloları, şarj cihazı kabloları vs vs. Bunun bir adım ötesi elektrik kablolarıdır ki yaşamak istemezsiniz bunu. Elektrik kablosuna diş atan bir kedinin damağından geçen akım sonrası yaşaması çok zordur. Peki nasıl engelliyeceğiz kablo kemirmesini?

    Pavlova geri dönüyoruz. Yapmasını istemediğiniz bir hareketinde onu ürkütüp rahatsız edecek bir şey bulmanız lazım. Ani gürültülü bir ses olabilir ( ben oğlumun metal para kumbarasını salladığımda çıkan ses ile hallettim ); ya da çoğu kedinin suyu sevmediğini düşünerek fıs fıs ağzı olan bir ufak şişeye su doldurup istenmeyen hareketi yaptığında burnuna sıkabilirsiniz.  Burada önemli olan bir kediye zarar vermemek, iki paniğe kapılmayıp da cezayı anlaması, üç her daim kolayca ve istikrarlı uygulayacağınız bir yöntem olması.

    Şimdi senin Duman danan kablo kemirmeyi nasıl bıraktı diyeceklere; acisso bile denedim o zamanki bilgimle. Adam acisso tutkunu oldu çıktı. Yazdıklarım kendi tecrübelerim; kesin olacak diye bir şey yok.

    Diyelim ki çiçek yetiştiriyorsunuz ve kediniz o saksıları talan etmeye bayılıyor. Ayrı bir saksı, hatta tercihen geniş yüzeye sahip bir çiçek tarhı alın. Ve bildiğimiz çim ekin. Herhangi bir çiçekçiden bir avuç isteseniz yeterli. Geniş yüzeye sahip bir kasaya ( bildiğiniz sebze kasası pazarlarda gördüğünüz) çok fazla olmayan toprağa çimi ekin. Çimler uzasın, uzamaya başladıklarında aralarına kedi otu serpin. Bir daha diğer çiçeklerinize bakmayacaktır.

    Oyun konusu ise ayrı bir hikaye. Yavru hayvanlar dişlerinin kaşınmasını oyun sırasında hallederler. izin vermeyin elinizi ısırmasına. Dikkat dağıtmak ( yani el ya da takıntı yaptığı bir şeyi kemirmeye başladığı anda ) için en iyi çözüm oyuncaktır. Bir A-4 boyutundaki kağıdı top yapıp önüne atmanız bile oyuncak olacaktır.

    2 -2.5 aylık olana kadar enselerinden tutmak anne yöntemi olarak algılandığı için iyi yöntem sayılabilir. Ama sonrasında korkutmaya yarar sadece.

    Gazeteyle burnuna vurmayı falan unutun. Sadece kedinizi güvensiz hissettirir.  Empatiye geliyorum yine. Ortak bir platform sağlamanız gerekir birlikte yaşadığınız kediyle. Kendinizi onun yerine koyup neden bunu yaptı diye düşünmeye çalışın. Gökgürültüsünden korktuğu için omzuma tırmanıp omzumu parçalayan bir yavru var şu anda tepemde. Nasıl kızarım ona neden yaptığını biliyorken?

    Zordur hayvan dostu olnak, hayvansever olmak. Ama kendinizi bu kapsamda görürseniz eğer sorumluluğunuz çok büyür.

    Patili yaşamlarınız olsun...

    6 Kişi Yorum Yapmış.

    1. Dört gözle bekliyordum. Bu kablo meselesinde (ki çok sık oluyor) hemen panikleyip tutup çekmeye çalışıyorum, ben aldıkça o gidiyor. Oyun sanıyor. Isırmaya çok meraklı ama uff filan diyince dönüp yalıyor. Benim sorunum sevdiklerimle ilgili olarak hep hizmete, memnun etmeye amade olma durumu. O da beni sevsin telaşı. Kaybetme korkunun getirdiği panik. Bu günlerde hayatı daha serinkanlı ve relaks yaşamayı öğrenmeye çalışırken Pupa' mın da eminim buna katkısı olacak. Tabii senin bilgilerinin ışığında. Lütfen aklına ne gelirse yaz bu konuda.

      Çok teşekkürler Sis' cim. Telaşının arasında buna vakit ayırdığın için. Can'sın can....

    2. Vladimir says:

      Harika bir yazı.

      Doris Lessing'in hayatına giren kedileri anlattığı bir kitabı var onu okuma isteği oluştu yine. Metis yayınlarından Kırmızı üzerine siyah beyaz desenleri var. kedilere Dair di ismi sanırım evet öyleydi.

      Umarım resimdeki şirin kediciğe mutlu ve güvende hissedeceği bir yuva bulunur :)

    3. Sis says:

      @Asucum,
      İlk bir araya geldiğimizde daha detaylı anlatırım. Arada yazmaya da çalışırım mutlaka.

      @Vladimir,
      Teşekkürler, aslında kedilerle ilgili yaz yaz bitmez bence.

    4. Paylasim cok guzeldi..kendi kedili -seneler oncesinden-gunlerimize gittim bir an, bizimkiler koltuk alti corap tirmalamaya bayilirlardi birisi oturuyorsa ama hicbirini sarap bardagina ve portakal cin e alistiramadim:))) tabiki suan hic kedi yok kopegimizde yok sadece iki adet lizard tan baska..ama severim yinede kedileri ama alerji nedeni ile alamiyoruz malesef..umarim baktiginiz yuva aradiginiz tum minnoslara da rahat edecekleri sevilecekleri sicak evler bulunur..sevgiler..

    5. su says:

      çok güzel bir yazı olmuş ellerine sağlık canım..
      kediler..kediler..benim en zayıf noktam,zaafım...seninde yazdığın gibi hepsi farklı,bakarsın birinde alıştığın bir davranış diğerine hiç uğramamış.doğduğumdan beri kedilerin içerisindeyim.annem kucağında beni tutarken diğer dizinde "Bico" ile resmim var.bazen gece sokakta kedi sesi duyduğum zaman kulaklarımı kaparım kötü bir ses duymayım diye...gördüğüm her kediye büyük bir hayranlıkla bakarım ve her seferinde- bence- dünyanın bu en muhteşem canlısını yarattığı için allaha olan sevgim katlanır.
      şu anki sahibimin adı "kızım".o ne derse kural odur.genelde sakin ama çok akıllıdır kızım.öylesine bir anda o yatarken,aaa sinek gelmiş eve dediğim an,o klasik kuş sinek görme sesi ile,daha sineği görmeden evin içinde aramaya başlar.diğer kedilerimde hiç görmediğim bir alışkanlığıda ,her uykudan uyandığında,artık neyin üzerinde yatıyorsa onu başka bir odaya,söylene söylene taşımasıdır.son olarak her düdüklü tencere çıktığında heyecanlanarak tezgaha çıkıp beklemesine(tavuk haşlanacak kendine tabi)hayranım.
      artık çok klişe olsa da yinede mina urganın yazısıyla bitirmek istiyorum cümlelerimi;


      Kedilere tutkuyla bağlananlar, öteki insanlardan bambaşka bir soydandır bana kalırsa. Bu soy, gerçekten soylu bir soydur. Belirli bir kültür düzeyi ve duyarlılık şarttır kedileri tutkuyla sevebilmek için. Bu soydan olanlar genellikle kültürlü, ince, sanat meraklısı insanlardır. Kaba saba bir hödüğün kedi sevmesinin yolu yoktur.

    6. Sizin gibi hayvanlara merhametli olan insanlar çoğalsa ne olur...
      benim de çocukken kedilerim vardı ama 65'li yıllar ne pire damlası / pire tasması / ne kedi kumu ne veteriner klinik hiçbir şey yoktu ki o yıllarda! :( veteriner vardı mutlaka ama öyle şimdiki gibi kedi, köpeklere bakan veteriner klinik gördüğümü bile hatırlamıyorum:( o yüzden kedi apt. dairesinde bakmak zor olurdu, kum yok, toprak taşırdık hatırlıyorum kürekle:) annem kedi çok severdi ama nedense istememişti:( bir haftadan fazla kedimiz olmadı:(

      Şimdi her şey kolay hatta kedime pire damlası bile yapmıyorum boşuna zehirlemiyorum çünkü kısa tüylü ve sokağa çıkmıyor, eve başka hayvan da gelmediğinden 5 yıldır hiç pirelenmedi. Bunları işte vet. öğretti...kum desen maşallah hiç sorun yaşamadık...aman nazar değmesin:)

      ben de ilk kedim Prenses çok uslu inanılmaz uysal biblo gibi bir kız olduğundan, o melek olunca (18 yaşında) sokakta bebek kedi almıştım - şimdiki Bücürük- :)) amanın erkek kedi ve ne afacan, ne yaramaz çıktı:) ilk günler bayağı bir şaşırdım:) Prenses'le geçen 16 sakin yıldan sonra resmen uyum sağlamadım:)) ama zamanla alıştım onun huylarını kabullendim kimisini, şükür kablo filan kemirmiyor, çekmece açıyor haylaz:) ayakkabı dolabını açıyor kolonyalı kağıt mendil koyuyorum o zaman ellemiyor:)) bir gün şehir dışına gittim iki gece yalnız kaldı ama şükür öyle sizinki gibi cezalandırma huyları yok:))))

      kedi, köpek veya başka hayvan olsun cezalandırmak, kızmak, bağırmak çok yanlış ve Allah hiçbir kediyi öylelerinin eline düşürmesin:( sonuçta ufacık beyniyle o ne bilecek ki?:( bize yaramazlık gibi gelen her şey onlar için oyun:)

      sevgiler

    Siz de Yorum yapın