Gnostik İnciller

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler


    Çok karışan iki İncilden bahsedeyim dedim bir arkadaşımın hatırlattığı bir köşe yazısı ile.Beşinci İncil diye bilinen Barabbas İncili ve Barnabas İncili.İkisinin de ortak özelliği Vatikan kilisesi tarafından red edilmeleri ve tarihte en geç ortaya çıkarılan İnciller olmasıdır.


    Önce Barnabas İnciline bakalım.
    Hikayesi bizim topraklarımızdan da geçtiği için ilginç gelecektir.
    1981 yılında Şırnak’ın Uludere İlçesi’ndeki bir mağarada avdan dönen köylüler bir kitap buldu. Kitabı alan Babat Aşireti Lideri Korucubaşı Hazım Babat’ın babası Ferhan Babat kime götürse kitapta ne yazıldığını çözemediKitabın papirüse yazılı iki sayfası Aramice uzmanı Hamza Hocagil’e götürüldü. Hocagil, kitabın Süryani alfabesiyle Aramice, yani Hz. İsa’nın dilinde yazıldığını söyledi. Kitap’ın Barnabas İncili olduğunu anlayan Hocagil, ilk cümleleri tercüme etti: “Ben Kıbrıslı Barnabius... Tespihe layık âlemlerin Rabbi’nden bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunanı tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum.”
    Ve asıl hikâye bundan sonra başladı...
    Varlığı özellikle Hıristiyan ve Müslüman ilahiyatçıları arasında da tartışma konusu olan ‘Barnabas İncili’nin ucu Ergenekon’a ve Genelkurmay Başkanlığı Özel Harp Dairesi’ne kadar uzandı... Bu iddialar, çalışmalarını ABD’de sürdüren araştırmacı-yazar Aydoğan Vatandaş’ın önümüzdeki günlerde Timaş Yayınları’ndan piyasaya çıkacak olan ‘Apokrifal’ (Halktan gizlenen) adlı kitabında yer alıyor.
    Yıl 1981... Yer Şırnak, Uludere...Barnabas İncili’nin hikâyesi avdan dönen köylülerin Uludere yakınlarında bir mağaraya girmeleriyle başlıyor. Köpekleri mağarada kaybolan köylüler, köpeklerini aramaya başlıyor. Köpeğin sesi çok derinlerden geliyor; mağaranın içindeki bir kuyudan. Bir urgan alıp, kuyunun içine giriyorlar. Karşılaştıkları manzara ise tüyleri diken diken etmeye yetiyor. Köylüler, taştan yontma bir oda içerisinde bir lahit ve bazı eşyalarla karşılaşıyorlar.Önce Hz. İsa’ya ait bir madalyonu çıkarıyorlar. Lahitin kapağını açıyorlar; bir ceset ve üzerinde bir kitap. Buldukları kitap Babat Aşireti Lideri Korucubaşı Hazım Babat’ın babası Ferhan Babat’ın eline geçiyor. Ferhan Babat’ın kitabın tarihi değerini anlaması uzun sürmüyor ancak kime götürdüyse kitapta yazılanları çözemiyor. Papazlar dahil kimse kitabın hangi dilde yazıldığını anlamıyor.
    Bu kez Babat, kitabı satmak için girişimlerde bulunuyor. Dönemin Malatya Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler’e bahsediyor kitaptan. Şengüler kitabı inceliyor ve kitabın önemini anlamak için iki sayfasını filolog Hamza Hocagil’e götürüyor...
    Kayıp kitapla ilk temas
    Hamza Hocagil, Aramice uzmanıydı. Aramice, Hz. İsa’nın ilk öğütlerini verdiği dildi. Hamza Hocagil, Türkiye’de bu dile vakıf birkaç kişiden biriydi. Hâlbuki Hıristiyan aleminin kabul ettiği dört İncil’den hiçbirinin Aramice orijinali yoktu.Tümü Grekçe’den yapılan tercümelerden oluşuyordu. En eskisi de dördüncü yüzyıla aitti.
    Hocagil, papirüs üzerine yazılan sayfaları inceledikten sonra, yazının Arami dilinde ve Süryani alfabesiyle kaleme alındığını tespit ediyor. Ve kitabın ilk sayfasını tercüme ediyor: “Ben Kıbrıslı Barnabius... Tespihe layık âlemlerin Rabbinden bir bütün olarak, Ruhu’l Kudüs’le Meşaha’ya vahyolunanı tıpkı İsa’dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha olarak aynen yazıyorum.”Hocagil, Malatya Milletvekili Şengüler’e heyecan içinde “Bu kitap Barnabas İncili” diyor. Ve Şengüler, Barnabas İncili’ni satın almak için Ferhan Babat’a 280 bin doları ödemeyi kabul ediyor. Hocagil’e göre bu eser, iki bin yıllık kayıp otantik İncil’di. İncil, Hz. İsa’nın vahiy kâtibi Aziz Barnabas tarafından yazılmıştı!İncil, Özel Harp Dairesi’nin kasasında.Peki bundan sonra ne oluyor? İşte Hollywood filmlerine taş çıkartacak hikâye asıl buradan sonra başlıyor. Kitabın yazarı Aydoğan Vatandaş, Hamza Hocagil’le görüşüyor ve sır perdesini aralıyor. Hamza Hocagil yaşananları şöyle anlatıyor: “Ferhan Babat’la anlaşmaya varılmıştı. Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın babası Mehmet Ali Arslan ile birlikte İncil’i teslim almaya gittik. Ancak o sırada beklenmedik bir şey oldu. İncil bize teslim edilemeden jandarmanın eline geçti. İki yıl boyunca jandarma karargâhında saklı tutuldu. Daha sonra Kemal Başer Paşa’dan alınarak Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin eline geçti.”Hamza Hocagil, her şeye rağmen Barnabas İncili’nin peşini bırakmamıştı. Hocagil, dönemin başbakanı ve hemşehrisi Turgut Özal’a 1996 yılında konuyu açtığını söylüyor: “Konuyu kendisine anlattıktan sonra beni Özel Harpçi Orgeneral Sami Karamısır Paşa’ya gönderdi. Önce beni epey sorguladılar, amacımın ne olduğunu anlamak istiyorlardı. Ben kitabın sadece tercüme boyutuyla ilgilendiğimi söyledim. Ardından İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargâhı’nda Sami Karamısır Paşa ve MİT Müsteşarlığı da yapmış olan ve hâlen hayatta olan Hayri Ündül Paşa’nın görevlendirmesiyle tercüme çalışmasına başladım.”Bu görevlendirmenin ardından Hamza Hocagil Ankara’da bulunan, o zamanki adıyla Özel Harp Dairesi Başkanlığı’na gidiyor: “Kitabı ilk orada gördüm. Birkaç demir kapıyı aştıktan sonra ulaşılan bir yerdeydi. Kitap, 1987 yılında Sami Karamısır Paşa ve Hayri Ündül Paşa’nın bilgisi dahilinde İstanbul Balmumcu’da bulunan Özel Harp Karargâhı’nda tercüme etmem için bana verildi. Ben burada her gün tercüme çalışmalarını yapıyordum. Tercüme parası da bana Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul Paşa tarafından veriliyordu. Nahit Paşa daha sonra bana Harp Akademileri’nde Koruyucu Envanter dersleri de verdirtti. Bu süre içerisinde İncil’in 19 sayfasını Özel Harp Dairesi’ne bağlı subayların kontrolünde inceledim”
    On Emir’in yerini bildiriyor
    Hocagil, Barnabas İncili’nde nelerin yazdığıyla ilgili de şunları söylüyor: “Tevhitten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi, Allah’a eş koşmama, bu arada komşulara yardımcı olma, Lut Kavmi ile ilgili bazı uyarıcı bilgiler ile ilgili ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı. Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Ayette, ‘Bir peygamber gelecek, ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak(!)’ diyordu.”
    Hocagil, Barnabas İncili’nin son sayfasında, Aziz Barnabas’ın bu incili dört nüsha olarak yazdığını ve diğer üç nüshanın da yerlerini belirttiğini söylüyor: “İnciller’in biri İsrail’de, diğeri Arabistan Yarımadası’nda diğeri ise Kuzey Irak’ta Süleymaniye Zaho taraflarındaydı. Orgeneral Nahit Şenoğul Paşa’nın verdiği Barnabas İncili’nin son sayfalarında Hz. Davut’un kendi eliyle yazdığı Aramca Zebur ve Hz. Harun’un bakır levhalara yazdığı On Emir’in nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı.”
    Hocagil, Hz. Davut’un Sarayı’nda bulunan İncili de tercüme ettiğini söylüyor: “Bu tercümeyi Almanca ve İngilizce olarak Yunanistan’daki Markos Yayıncılık için yaptım. Genelkurmay’daki İncil’le İsrail’de bulduğumuzun tek farkı tefsirli oluşuydu. Barnabas, Uludere’de bulunan İncil’e bazı şerhler düşmüştü. Tercüme parası olarak 15 bin dolara anlaşmıştım.”Hocagil, Markos Yayıncılık’la aracı olanın ise ismini söylüyor. Bu isim, son günlerde adını sıkça duyduğumuz Ergenekon Soruşturması’nın bir numaralı sanıklarından: “Aracı, Adem Taşdemir’di. Taşdemir, Ergenekon’un kilit ismi Tuncay Güney’le birlikte ‘cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’ iddiasıyla gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmıştı. Taşdemir’in bir özelliği de Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün yaveri olmasıydı!” Hamza Hocagil’in bir başka iddiası ise Barnabas İncili’nin hâlâ Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde olduğu yönünde...
    Vatan Gazetesi
    Yayın Tarihi : 02 Eylül 2008

    Wikipedi de ise şöyle yazılmıştır:
    Kilise tarafından yasaklanan incillerden birisidir. Asıl adı Yusuf olan, Hz İsanın öğrencilerinden Barnaba tarafından yazılmıştır. Bu incilin diğer kabul edilmiş olan incillerden farkı; islam inancına daha yakın olmasıdır.Zira Barnaba incilinde teslis inancı red edilmiş ve Hz isanın ilahlığı kabul edilmemiştir. İkinci olarak, Barnaba incilinde Hz İbrahim tarafından kurban edilmek istenen peygamber İsmail peygamber olarak gösterilmiştir. Oysaki Hristiyan innacında Hz İbrahım Peygamberin İshak peygamberi kurban etmek istediği benimsenmiştir. Yine barnaba incili Mesih olarak Hz İsayı diğil, Muhammed Peygamberi Mesih olarak göstermektedir. Ve Bir başka farkta; İsa peygamberin çermıha gerilmesi olayını kabul etmemesidir.Bugün elde mevcut olan en eski Barnaba İncili nüshası, 1709 yılında Prusya Kralının sarayında danışman olarak çalışan Krimer'in elinde bulunmuş,olup İtalyanca olarak yazılmıştır.
    Barnabas kimdir:
    İsa aleyhisselama ilk inananlardandır. Kıbrıs'ta doğdu. Önceleri Yahudi dininde idi. İsa aleyhisselamı görünce iman etti. İsa aleyhisselama inandığı ve çok sevdiği için, Havariler ona "Barnabas" ismini verdiler. �Barnabas� lakabı, nasihat verici, iyiliğe teşvik edici anlamına gelmektedir.
    Fransızlar Saint Barnabe derler ve 11 Haziranda yortusunu yaparlar.
    Bolüs adındaki bir Yahudi, İsa aleyhisselamın dinine inanmış görünüp Barnabas'a yanaştı. Yıkıcı fikirlerini aşılamak için, kendisi ile senelerce arkadaşlık etti. Kandıramayacağını anlayınca, düşmanlığını açığa vurdu. İsa aleyhisselamdan sonra Bolüs'ün ilk işi, hakiki İncili yok ettirmek oldu. İsa, Allah'ın oğludur, dedi. Şarabı ve domuzu helal etti. Barnabas bu yalanlara aldanmadı. İsa aleyhisselamdan gördüklerini ve işittiklerini doğru olarak yazdı. Bu durumda İseviler ikiye ayrıldı.
    Bolüsçüler (Pavlosçular), Avrupa krallarını elde edip, kuvvetlendiler. Barnabas tarafını tutanlar ise çoğaldı. Bunlardan Antakya piskoposu Lucian, teslise inanmadığı için 312'de öldürüldü. Barnabas'ın yolunda olanlar İsa aleyhisselam insandır, Ona tapılmaz diyorlardı. Mücadele senelerce devam etti. Lucian'ın talebesi Libyalı Aryüs de Barnabas gibi; İsa insandır, Ona tapılmaz dediği için İznik toplantısında aforoz edildi. Barnabas İncilinin yok edilmesine ve bu İncili okuyanların öldürülmelerine karar verildi. Aryüsçüler yok edilmeye başlandı. Roma İmparatoru Büyük Kostantin pişman olup Aryüs'ü İstanbul'a davet ettiyse de gelirken öldürüldü.
    Barnabas'ın yazdığı İncil, miladın 325. senesine kadar İskenderiye kiliselerinde okunuyordu. Papa Beşinci Sixtus,1585-1590 arasındaki papalık zamanında, bunu İbranice�den İtalyanca�ya tercüme ettirdi. Prusya kralının müşaviri J.F. Cramer, bunu bulup 1713'te Osmanlılarla yaptığı muharebeleri ile meşhur olan kitap meraklısı Prens Eugén'e hediye etti. Prens 1736'da öldükten sonra, kütüphanesi Viyana (Hofbibliyothek) Kütüphanesine katıldı. Bu el yazma İncil hâlâ, Viyana İmparatorluk Kütüphanesindedir.

    Şimdi Barabbas İnciline gelelim.


    Barabbas Kimdir:
    İsa'nın yerine serbest bırakılan Bar Abbas aslında üçüncü kişi olarak çarmıha çakılacaktı. Doğru İsa doğru olmayan Bar Abbas'ın yerini aldı. Petros, ilk mktubunda, "Doğru kişi doğru olmayanlar için öldü. Bedence öldürüldü ama, ruhça kendisine yaşam sağlandı" diye yazarken herhalde çarmıh olayı halâ onun düşüncelerini işgal etmekteydi. Bar Abbas bir eşkıya idi. İncil'de İsa'ya iman edip etmediği yazmıyor. Ancak şu gerçek var ki, İsa, Bar Abbas dahil her günahlının yerini çarmıhta aldı.
    markos 15
    pilatus, her fısıh bayramında halkın istediği bir tutukluyusalıverirdi. o sırada hapishanede, ayaklanma sırasında adam öldürmüş olan isyancılarla birlikte tutuklu bulunan barabas adında biri vardı. halk, pilatus'a gelip her zamanki gibi kendileri için birini salıvermesini istedi.
    pilatus onlara, «sizin için yahudilerin kralını salıvermemi ister misiniz?» dedi. başkâhinlerin isa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu. ne var ki başkâhinler, isa'nın değil, barabas'ın salıverilmesini istemeleri için halkı kışkırttılar.
    pilatus onlara tekrar seslenerek, «öyleyse yahudilerin kralı dediğiniz adamı ne yapayım?» diye sordu.
    «o'nu çarmıha ger!» diye bağırdılar yine.
    pilatus onlara, «o ne kötülük yaptı ki?» dedi.
    onlar ise daha yüksek sesle, «o'nu çarmıha ger!» diye bağrıştılar.
    halkı memnun etmek isteyen pilatus, onlar için barabas'ı salıverdi. isa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti.
    ----
    yuhanna 19
    sabah erkenden yahudiler isa'yı kayafa'nın yanından alarak vali konağına götürdüler. dinsel kuralları bozmamak ve fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler. bunun üzerine pilatus dışarı çıkıp yanlarına geldi. «bu adamı neyle suçluyorsunuz?» diye sordu.
    ona şu karşılığı verdiler: «bu adam kötülük eden biri olmasaydı, o'nu sana getirmezdik.»
    pilatus onlara, «o'nu siz alın, kendi yasanıza göre yargılayın» dedi.
    yahudiler, «bizim hiç kimseyi ölüm cezasına çarptırmaya yetkimiz yok» dediler.
    bu, isa'nın nasıl öleceğini belirtmek için söylediği sözler yerine gelsin diye oldu.
    pilatus yine vali konağına girdi. isa'yı çağırıp o'na, «sen yahudilerin kralı mısın?» diye sordu.isa şöyle karşılık verdi: «bunu kendiliğinden mi söylüyorsun, yoksa benim hakkımda başkaları mı sana söyledi?»
    pilatus, «ben yahudi miyim?» dedi. «seni bana kendi ulusun ve başkâhinlerin teslim ettiler. ne yaptın?»
    isa, «benim krallığım bu dünyadan değildir» diye karşılık verdi. «krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. oysa benim krallığım buradan değildir.»
    pilatus, «demek sen bir kralsın, öyle mi?» dedi.
    isa, «söylediğin gibi, ben kralım» karşılığını verdi. «ben gerçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geldim. gerçekten yana olan herkes benim sesimi işitir.»
    pilatus o'na, «gerçek nedir?» diye sordu.
    bunu söyledikten sonra pilatus yine dışarıya, yahudilerin yanına çıktı. onlara, «ben o'nda hiçbir suç görmüyorum» dedi.<< ama sizin bir geleneğiniz var, her fısıh bayramında sizin için birini salıveriyorum. yahudilerin kralını sizin için salıvermemi ister misiniz?»
    onlar yine, «bu adamı değil, barabas'ı isteriz!» diye bağrıştılar.
    oysa barabas bir hayduttu.
    ----
    matta 27
    isa valinin önüne çıkarıldı. vali o'na, «sen yahudilerin kralı mısın?» diye sordu.
    isa, «söylediğin gibidir» dedi.
    başkâhinlerle ihtiyarlar o'nu suçlayınca hiç karşılık vermedi. pilatus o'na, «senin aleyhinde yaptıkları bunca tanıklığı duymuyor musun?» dedi. isa bir tek konuda bile onacevap vermedi. vali buna çok şaştı.
    her fısıh bayramında vali, halkın istediği bir tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti. o günlerde barabas adında ünlü bir tutuklu vardı. halk bir araya toplandığında, pilatus onlara, «sizin için kimi salıvereyim istersiniz, barabas'ı mı, mesih denilen isa'yı mı?» diye sordu. isa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu.
    pilatus yargı kürsüsünde otururken karısı ona, «o doğru adama dokunma. dün gece rüyamda o'nun yüzünden çok sıkıntı çektim» diye haber gönderdi.
    başkâhinler ve ihtiyarlar ise, barabas'ın salıverilmesini ve isa'nın öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar.
    vali onlara şunu sordu: «sizin için ikisinden hangisini salıvereyim istersiniz?»
    «barabas'ı» dediler.
    pilatus, «öyleyse mesih denen isa'yı ne yapayım?» dedi.
    hep bir ağızdan, «çarmıha gerilsin!» dediler.
    pilatus, «o ne kötülük yaptı ki?» diye sordu.
    onlar ise daha yüksek sesle, «çarmıha gerilsin!» diye bağrışıp durdular.
    pilatus, elinden bir şey gelmediğini, tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde ellerini yıkayıp şöyle dedi: «bu adamın kanından ben sorumlu değilim. bu işe siz bakın!»
    bütün halk şu karşılığı verdi: «o'nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!»
    bunun üzerine pilatus onlar için barabas'ı salıverdi. isa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti. luka 23
    sonra bütün kurul üyeleri kalkıp isa'yı pilatus'a götürdüler. o'nu şöyle suçlamaya başladılar: «bu adamın ulusumuzu yoldan saptırdığını gördük. sezar'a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.»
    pilatus isa'ya, «sen yahudilerin kralı mısın?» diye sordu.
    isa, «söylediğin gibidir» diye cevap verdi.
    pilatus, başkâhinlerle halka, «bu adamda hiçbir suç görmüyorum» dedi.
    ama onlar üstelediler: «yahudiye'nin her tarafında öğretisini yayarak halkı kışkırtıyor; celile'den başlayıp ta buraya kadar geldi» dediler.
    pilatus bunu duyunca, «bu adam celileli mi?» diye sordu. isa'nın, hirodes'in yönetimindeki bölgeden geldiğini öğrenince, kendisini o sırada kudüs'te bulunan hirodes'e gönderdi.
    hirodes isa'yı görünce çok sevindi. o'na ilişkin haberleri duyduğu için çoktandır o'nu görmek istiyor, o'nun yapacağı bir mucizeye tanık olmayı umuyordu. o'na birçok soru sordu, ama o hiç karşılık vermedi. orada duran başkâhinlerle din bilginleri, isa'yı ağır bir dille suçladılar. hirodes de askerleriyle birlikte o'nu aşağılayıp alay etti. o'na gösterişli bir kaftan giydirip pilatus'a geri gönderdi. bu olaydan önce birbirine düşman olan hirodes'le pilatus, o gün dost oldular.
    pilatus, başkâhinleri, yöneticileri ve halkı toplayarak onlara, «siz bu adamı bana, halkı saptırıyor diye getirdiniz» dedi. «oysa ben bu adamı sizin önünüzde sorguya çektim ve kendisini suçladığınız konularda o'nda hiçbir suç bulmadım. hirodes de bulmamış olmalı ki, o'nu bize geri gönderdi. görüyorsunuz, ölüm cezasını gerektiren hiçbirşey yapmadı. bu nedenle ben o'nu dövdürüp salıvereceğim.»[cc]
    ama onlar hep bir ağızdan, «yok et bu adamı, bize barabas'ı salıver!» diye bağırdılar. barabas, kentte çıkan bir ayaklanmaya katılmaktan ve adam öldürmekten hapse atılmıştı.
    isa'yı salıvermek isteyen pilatus onlara yeniden seslendi.onlar ise, «o'nu çarmıha ger, çarmıha ger!» diye bağrışıp durdular.
    pilatus üçüncü kez onlara, «bu adam ne kötülük yaptı ki?» dedi. «ölüm cezasını gerektirecek hiçbir suç bulmadım o'nda. bu nedenle o'nu dövdürüp salıvereceğim.»
    ne var ki onlar, yüksek sesle bağrışarak isa'nın çarmıha gerilmesi için direttiler. sonunda bağırışları baskın çıktı ve pilatus, onların isteğinin yerine getirilmesine karar verdi. istedikleri adamı, ayaklanmaya katılmaktan ve adam öldürmekten hapse atılmış olan adamı salıverdi. isa'yı ise onların isteğine bıraktı.


    Şimdi burada belirtelim ki,Barabbas İncili adı verilmiş bir belge yoktur.Birazdan yazacağım gibi bulunmuş ve gerçek olan ama gnostik olarak adlandırılan İnciller sınıfındadır.

    1945 ve 1947 yillarinda Misir ve Israil'de elde edilen iki büyük arkeolojik bulgu, belki de yillardan beri aranan, Tevrat ve Incil'i dogrulayacak belgelere erisilmis olabilecegi yolunda büyük heyecan yaratti. Bunlardan birincisi, 1945'te Misir'da Nag Hammadi bölgesinde bulunan çok eski dini papirüsler; ikincisi de 1947'de Israil'de, Ölü Deniz yakinindaki magaralarda bulunan ve "Ölü Deniz Yazitlari" olarak bilinen belgelerdi. Ne var ki, her iki büyük bulgu da ortodoks dini tezleri dogrulamak bir yana, onlarin yüzyillarca gözlerden uzak tutmaya çalistigi seyleri ortaya çikarmislardi: Nag Hammadi belgeleri, hiristiyanligin kabulünden sonra israrla ve sistematik biçimde Kilise tarafindan sindirilen ve susturulan "Gnostik"lerin dini-felsefi belgelerini içeriyordu, "Ölü Deniz Yazitlari"ysa Yahudi din adamlari tarafindan yüzyillar boyu iz kalmamacasina silinip atilmaya çalisilan "Enoch'un Kitabi" basta olmak üzere binyillar öncesinin "yasak yayinlari"ni içermekteydi.
    Her iki bulgu, arastirmacilari ve tarihçileri yeni noktalara götürmekte yardimci oldu. Nag Hammadi ve Ölü Deniz Yazitlari, egemen ortodoks dini çevrelerin yok etmek istedikleri belgeleri ve bu belgeleri saklayan marjinal dini-felsefi insan gruplarini bilim adamlarinin dikkatlerine sunuyordu: Bilgiye ve somut akla deger verdikleri için mitleri sorgulayan, Isa'nin "Tanri'nin Oglu" degil bir "insan" oldugunu ve çarmihta ölmedigini, dolayisiyla bedensel dirilisin de "masal" oldugunu savunan Gnostikler; birinci yüzyil baslarinda Bethlehem ve Kudüs dolaylarinda yasamis bir "Mesih kültü"nün yasaticilari olan Nasoriler ve yine Israil'de inzivaya çekilen radikal bir dini grup olan Esseneler. Bugün tarihçiler, bu son iki grubun, yani
    Nasoriler ve Essenelerin, hiristiyanligin ilk esinlerini olusturduklarini ama Roma'nin hiristiyanligi kabulünü izleyen süreçte Imparator Konstantin'in (kendisi bir pagan kült olan "Sol Invictus" dinine son nefesine kadar bagli olmakla birlikte) degisik Yakindogu mitlerinden sentez olusturup "Imparatorluk Dini"ni yaratmak üzere bir din adamlari konseyini bir araya getirdigini düsünüyorlar. Dogu'yu Imparatorlugun ana ekseni yapmak isteyen Konstantin, böylece bölge halklarini "resmi din" ile pasifize etmeyi amaçliyor ve siyasi otoritenin ilgilenmedigi bütün alanlarda "Kilise"yi yetkili ilan ediyor. Seçilen din adamlari konseyi Iznik'te toplaniyor ve Mithra Kültü'nden Misir'in Isis - Osiris mitlerine dek bütün bilinen kaynaklari elden geçirip "resmi" dini formüle ediyorlar. Dini yetki Kilise'nin ellerine teslim edildigi için, bu dini ilkeleri sorgulayan ya da itiraz eden bütün yerel gruplar birer birer sindiriliyor, yok ediliyor. "Hareketin" asil sahibi Nasori ve Essene mezhepleri ve dogmalari sorgulayan Gnostikler basta olmak üzere, muhalifler silinip gidiyor ortadan.
    Iki Ingiliz Mason, Christopher Knight ve Robert Lomas, Masonlugun tarihini arastirdiklari sansasyonel "Hiram Key" adli kitap için arastirmalarini yürütürken, belki de hiristiyanligin tarihinin yeniden yazilmasini gerektirecek denli siradisi sonuçlara ulastilar
    Bin Yıllardır Saklanan Sır.
    Bugün ortodoks dini çevreler (hem hiristiyan hem de yahudiler) bu yorumlara siddetli tepki gösteriyorlar. Ama arastirmacilar da, açilan yeni yoldan yürümekte kararlilar. Bundan dört yila yakin bir süre önce yayimlanan "Hiram Key" adli kitabin yazarlari Christopher Knight ve Robert Lomas da bu arastiricilarin en sansasyonellerinden. Her ikisi de Mason olan bu iki Ingiliz, bütün tepkilere ragmen 6 yil boyunca Masonlugun bilinmeyen tarihini incelediler, sorguladilar ve sonunda kendilerinin bile ummadiklari noktalara vardilar: Hiristiyanligin tarihi, belki de yeniden yazilmaliydi!
    Iki genç adamin arastirmasinin en sürpriz yani, Isa ile ilgili ilk kez "elle tutulur" açiklamalar ortaya koymasi ama bunlarin yine ortodoks dinin iddialariyla 180 derece çelisik olmasiydi. Isa'nin "memleketi" olarak bilinen Nasira'ya iliskin bir bilmeceye takildi ilkin Knight ve Lomas. Incil, "Ona herkes Nasirali Isa diyecek" diyordu ama, bütün tarihi bulgular sözü edilen tarihlerde Nasira kentinin varolmadigini gösteriyordu. Iki arastirmaci, Israil'de uzun süre dolastilar, belgeleri incelediler ve sonunda aradiklarini hem Nag Hammadi yazitlarinda hem de orijinal metinlerde buldular. Nasira (Nazareth) Isa zamaninda ortada yoktu ama, "Nasirali" nitelemesi de bir dil ve çeviri hatasindan ileri geliyordu: Dogru sözcük, "Masorean", yani "Nasorili"ydi. Sina dolaylarinda yerel dilde Nasori "balik sürüleri" anlamina geliyordu ve sasirtici biçimde ayni sözcük ayni lehçede "Isa'ya inananlar"i da niteliyordu! Arastirmalarini ilerleten iki yazar, Nag Hammadi yazitlari ve bölgede rastlanan esk kabartmalar dahil, hiristiyanlarin kullandigi "birbirini kesen iki yay" biçimindeki amblemin net bir biçimde "balik" seklini simgeledigini farkettiler. Bu, hiristiyan kültüründeki "balikçilik" mitine de uygun düsüyor ve Aziz Peter'in balikçi olmasini, Isa'nin aglari baliklarla doldurmasi mitlerini de açikliyordu. Son noktada "Nasirali Isa" nitelemesi, bir baska okunusla beliriverdi: "Balikçilar grubunun Isa'si" !
    Nasorilere iliskin bu yorumlari, söz konusu grubun Esseneler ile de iç içe yasadigini, dahasi, belki de bu ikisinin ayni insanlardan söz ettigini ortaya çikaran bulgular izledi. Roma imparatorlugu bütün Yakindogu'ya egemen olurken, dinlerinin ve binlerce yildir saklanan eski bilgilerinin elden gidecegini düsünen bir grup yahudi sehirlerden uzakta inzivaya çekilmis ve magaralarda dervis hayati yasamaya baslamisti. Bunlar, insanin dogumdan itibaren "kirlilige" yatkin oldugunu düsünüyorlar ve sürekli su ile yikanmayi gerekli görüyorlardi: "Vaftiz"in izleriydi bunlar! Içlerinden bazilari Kudüs ve dolaylarinda insanlarin arasinda dolasip onlari "dogru yola çagirma" islevini üstlendikleri anlasiliyordu ki, bunlardan biri "Nasorilerin Isa"si, digeri de "Vaftizci Yahya" olmaliydi.
    Sonra Knight ve Lomas, Isa'nin adi üzerinde durdular: Incil yunanca yazilmisti ve bu nedenle "Jesus" adi Yunan dilindeydi. Bu ismin Yahudi dilindeki karsiligi çok büyük bir olasilikla "Joshua" olmaliydi aslinda. "Joshua", Tevrat'taki kurtarici "Mesih" imgesine yakin kisiliklerden biriydi. Diger yandan Isa'nin "soyadi" haline gelen "Mesih" yani "Christ" sözcügünün de bir özel isim olmayip, Yahudi dinindeki "beklentiyle" iliskili oldugunu vurguladilar Knight ve Lomas. Yahudiler, Tevrat'ta yazili olan, kendilerini bagimsizliga götürecek bir Mesih'i bekliyorlardi ama bekledikleri kisi "Tanri'nin Oglu" ya da bizzat "Tanri" nitelemesiyle gelecek ve "dünyayi kurtaracak" biri degil, etten kemikten biriydi: Yahudilerin Krali unvaniyla, Davut'un mirasini üstlenecek ve Yahudileri Roma zulmünden kurtarip bagimsizligini saglayacak güçlü, savasçi bir Mesih bekliyordu onlar. Bu durumda, isimde bir gariplik vardi sanki.
    Iki yazar, arastirmayi Isa'nin yakalanip yargilanmasina ve çarmiha gerilmesine dek götürdüler. 4. yüzyildan beri yüzlerce inanmis insan Yahudi topraklarini karis karis aramis ama ne mahkeme tutanaklarina ne de ünlü çarmiha gerilme isleminin yapildigi meydana ya da mezara ulasabilmisti. Bir referans noktasi arayan Knight ve Lomas, yargilama ve çarmiha gerilme bölümüne iliskin Incil'deki hikayede, kimsenin o güne dek dikkat etmedigi bir "anormalligi" farkettiler birden: Efsaneye göre Vali Pilatus, Isa ile birlikte idama mahkum edilen Barrabas adinda bir suçluyu halkin önüne çikarmis ve adet geregini birinin affedilecegini söyleyip halktan seçim yapmasini istemisti. Çogunlugunu yahudilerin olusturdugu halk da söz birligi içinde "Barrabas'i affet, Isa'yi as" yanitini vermisti valiye. Iki yazar, bu Barrabas'in bir ikinci isminin daha oldugunu fark ettiler: Matta Incili'nin 27:16 ayetinde bu adamin adi, bir kez geçiyordu: Isa Barrabas!
    Isler bambaska bir noktaya yönelmeye basladi Knight ve Lomas için: Demek o gün, inanisa göre, idama mahkum edilen iki Isa vardi! Bunlardan biri, "Yahudilerin Krali" iddiasiyla ortaya çikmis ve bu unvan alayci biçimde basinin üzerine yazilarak çarmiha gerilmisti. Digeriyse, Isa Barrabas idi ve Vali Pilatus tarafindan affedilmisti. Iki yazar, bir adim daha ileri gittiler ve o günün diline iliskin verilerden yararlanarak, bu kökeni hiç bilinmeyen Barrabas adini çözümlediler: "Bar", dönemin dilinde "Oglu" anlamina geliyordu. "Abba" ise "Baba" demekti. Iki sözcük birlesip tamlama haline geldiginde "Babasinin Oglu" çikiyordu ortaya ama bu tamlamanin özel anlami, "Tanri'nin Oglu"ydu! Yani Barrabas bir isim falan degil, bir unvandi ve Isa Barrabas harfi harfine "Tanri'nin Oglu Isa" demekti! Demek ki, o gün Kudüs'te "Tanri'nin Oglu Isa" adiyla bilinen biri, olasilikla basini derde sokmus bir din adami ya da vaiz Vali Pilatus tarafindan affedilmis, daha tehlikeli görülen, çünkü "Yahudilerin Krali" unvanina sahip oldugu söylenen, halk arasinda "beklenen Mesih" olabilecegi inançlari yayilan bir baska Isa da çarmiha gerilerek idam edilmisti! Simdi, bunlarin hangisi hiristiyanlarin Isa'siydi sorusuna yanit bulmak kaliyordu ve Knight ile Lomas'a göre yanit açikti: Affedilen ve serbest kalan, "Tanri'nin Oglu" unvanli dervis!
    Iddia, hemen farkedeceginiz gibi "saglam" bilimsel dayanaklara sahip degil ve yine dini belgelerden yararlaniyor. Ama çözümleme ve varsayimin geçerli olma olasiligi hiç de düsük degil. Bu varsayim, iki yazari söyle bir noktaya da yönlendiriyor: Isa, affedildi ve bir Nasorili olarak, Essenelerin arasina geri döndü. Birinci yüzyilin ortalari boyunca, diger yoldaslariyla birlikte mezhep inanislarini yaymaya çalisti, bunda bir ölçüde basarili da oldu. Ne var ki Roma Imparatorlugu ani bir strateji degisikligiyle yeni dini alip "resmi din" haline getirince ve onu istedigi gibi yogurup muhalifleri de ezince, Essene ve Nasorilerin sahip olduklari tek sey, inançlari ve bilgileri de ellerinden alindi. Roma'nin kurdugu Kilise de yüzyillar boyunca yapay bir hiristiyanligi Bati dünyasina egemen kildi, muhalifleri yok etti. Iki yazar, "Hiram Key" kitabinda Isa'nin döneminde yazilan ve bilinmeyen geçmise isik tutacak belgelerin Isa ve yoldaslarinca Kudüs'te bir yerlere saklandigini; 1000 yila yakin bir süre sonra, Haçli Seferleri sirasinda bölgeye gelen Templar Sövalyeleri'nin israrla bu belgeleri arayip bulduklarini; ele geçen yazitlarin sövalyelerce Iskoçya'daki bir satonun içine gizlendigini de iddia ediyorlar.
    Bilimsel bilgilerin yanı sıra sitemizin temel konusu olan edebiyata dönersek eğer;Barabbas İncili ile ilgili yazılmış olan Beşinci İncil diye bir romanı da es geçmeyelim.
    Beşinci İncil


    Yazarı Philipp Vandenberg
    Dili Türkçe
    Türü Roman
    Yayınevi Telos Yayıncılık
    Türkçe
    basım tarihi 2004

    Philipp Vandenberg’in Türkçe’ye kazandırılan Firavunların Laneti, Kopernik’in Laneti’nden sonra üçüncü
    kitabı olan Beşinci İncil adlı romanı da; meraklısına, bir bilmece çözer gibi tarihin derinliklerine
    sürükleyerek, hermetik, gnostik ve hıristiyanlık inançlarını sorgulatıyor.
    Bir trafik kazasında hayatını kaybeden antikacı Guido’nun arabasında bulunan bir Kıpti Parşömen filmi,
    ölen antikacının eşi Anne von Seyditz’in tüm yaşamını allak bullak eder. Kaza sırasında Guido’nun yanında
    bulunan kadınla birlikte eşinin kendisini aldattığını düşünen ölen antikacının eşi Anne von Seyditz, eşinin
    esrarengiz ölümüyle ilgili ipuçlarının peşinden giderken, Orpheus Tarikatı devreye girerek, ölen antikacının
    elinde bulunduğunu iddia ettiği Kıpti bir Parşömen için çok yüksek miktarda bir fiyat teklif eder. Anne ölen
    eşinden kalan eşya arasında sözü edilen bu parşömenin filmini bulur, içeriğini anlamak için götürdüğü Kıpti
    dil uzmanları ya birer birer öldürülür ya da hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolurlar. Bu arada Vossius adlı
    bir koptolog Paris’deki Luvr Müzesinde bulunan Leonardo Da Vinci’nin “Gül Bahçesinde Madonna” tablosunda
    asit dökerek kaçar. Yaptığı bu eylem nedeniyle akıl hastahanesine yatırılan profesör, hastahanedeki yatağında
    ölü bulunur ve hakkında “kalp yetmezliğinden öldü” raporu tutulur. Lanetli bu Parşömen, Vatikan’da oturan
    Tanrının Yeryüzündeki Temsilcisi Papanın varlığını, yeryüzünde Hıristiyanlığa inanan iki milyarın üzerindeki
    insanın inancını yerle bir edecek güçtedir. Bu Parşomen ve içeriğini bilenler ortadan kaldırılmalıdır…..
    Romanda, giz dolu parşömeni ele geçirmek için her türlü yöntemi deneyen; kapitalin ve bilimin gücünün
    temsilcisi olduklarını iddia ederek tarihteki mitolojik isimlerin cesetlerine basa basa yürüyen Orpheus Tarikatı,
    radikal islamcı bir örgüt ve Vatikan arasında geçen çekişme anlatılmakta.
    Romanda söz konusu edilen; Paris’teki bir mezar taşına Latince yazılmış “BARBARIA ATQUE RETICENTIA ADIUNCTUM
    BARBATI BASIS ATRII SACRI- Barbarlık ve suskunluk Roma Papası’nın karakteristik özelliği ve Kilise Şatosunun
    temelidir-” ifadesindeki Latince her kelimenin baş harflerindeki birleşen, Roma’da İsa’dan sonra 81 yılında
    inşa edilen Titus Zafer Bendindeki kabartmada ortaya çıkan şifrenin anlaşılması üzerine, Papa VII. Pius
    tarafından bu eser, yeryüzünün en büyük Gizli Arşivi olan Vatikan’a taşınarak yerine sahtesinin yapılması
    veya Leonardo Da Vinci’nin “Gül Bahçesindeki Madonna” tablosunda Madonna’nın göğsüne çizdiği gerdanlığın
    üzerini sonradan boyayla kamufle ettiği “BARABBAS” şifresi iki bin yıldır saklanan büyük sırrın adı mıydı!
    Sır taşıyıcıları tarafından nesilden nesile aktarılan bu sır ilk defa 1945 yılında Mısır’da Nag Hammadi
    bölgesinde ve 1947 yılında Ölü Deniz (Kumran) yazmalarındaki papirüslerin bulunmasıyla kamuoyuna yansır.
    Bu papirüsler ilk bulunduklarında önemleri anlaşılmaz ve yeryüzünün çeşitli bölgelerine parça parça dağılır…..


    One Response so far.

    1. Adsız says:

      Bu aralar bu barnabas olayı Aziz Üstel in star gazetesindeki köşesinde de işleniyor.Aynı zamanda Ülke TV de sıradışı proğramında da bu konu bir kaç haftadır işleniyor. Ben ilgi ile takip etmeye çalışıyorum.Umarım tam olarak açıklığa kavuşur.Bu yazı için çok teşekkürler.Emeklerinize sağlık.

    Siz de Yorum yapın