Yazarı : Şebnem Aybar
Türü : Roman
Yayın Evi : Okuyan Us Yayınları-Dizüstü Edebiyat
Sayfa Sayısı : 286
Basım Tarihi : Mart 2011
Kitabın yazarı siz gibi ben gibi çok aşina olduğumuz bir kadın. Her kadın gibi onun da küçük cinnetleri, öfke nöbetleri, kendini koşulsuz adadığı bir çocuğu, sevgisi yüzünden kendini pas pas yapmasına izin verdiği erkekleri, aşkları, kendine ait olan o hepi topu 65 yıllık hayatı yönetmeye meraklı bir çok insanı var. Şehnaz gibi belki çoğumuz ( ben kesinlikle ) hayatımızı yönetmeye kendini adamış ve yaptığımız yapmadığımız her hareketin ona yönelik olduğuna inanan bir anneyle yaşıyoruz. Doğurduğunuz ya da belki doğurmadığınız çocuktan tutun da girdiğiniz yaptığınız iş veya evlendiğiniz / boşandığınız her erkek nedense bu annelerin hayatını mahvetmeye yönelik yaptığınız işler olarak algılanır anne tarafından. Şehnaz' ın annesinin dediği " sen beni ele güne rezil ettin zaten" lafını kaç kere duyduğumu ben saymadım, sayamadım.
Anne ortaklığımızdan sonra Şehnaz' ı ikinci defa kendimle özleştirmem köprü geçerken Boğazın iki yakasını da aynı hayranlıkla seyredişimiz oldu. Anadolu yakasına geçiş yönüne ayrı bir hayranlık duymamız da cabası.
" Şıllık bir kadın gibi; Ona ne kadar köpürürsen köpür sinirden, yine buğulu gözlerini süzerek ensene kondurduğu ıslak bir öpücükle, yatıştırır seni bu şehir. Geceleri hele çok daha güzel. Kımıldamasına bile gerek yok. Hoyratça ve bol bulamaç bir makyajla, kapı pervazına bir ayağını dayaması ve ipek geceliğinin ince askısını hahifçe omzuna düşürmesi yeter, onu arzulaman için. ".
Kitaptan yaptığım bu alıntı bence bu şehri İstanbul' u tanımlayan en güzel cümlelerdir.
Hangimiz istemeyiz ki " Ne yaptın sen ? " sorusuna Şehnaz'ın hayalindeki cevabı verebilmeyi. " Doğrusunu..."
Hangimizin hayatında anneler, babalar, yardım edilmesi gereken ev ödevleri, kaprisler, yıkanması gereken bulaşıklar, katlanması gereken çamaşırlar, memnun edilmesi gereken sevgililer, okşanması gereken sakat ruhlar, paylaşılması gereken hüzünler, eski kocalar-yeni kocalar/sevgililer, eski kocanın yeni sevgilileri, yeni kocanın eski sevgilileri, arkadaş hatırları, akraba ilgileri, arabanın trafik pulu, vergiler, doğal gaz faturaları, yanlış verilen kararlar, bir türlü verilemeyen kararlar yok ki?
" Büyüyünce ne olacaksın? " sorusuna " büyüyünce gelin olucam " cevabını değil de " ben büyüyünce gideceğim " cevabını veren kız çocuklarından olmak istediğinizi kaç yaşında idrak edebildiniz? Kitapta denildiğinin aksine yaşam 40 ından sonra değil, 35 inden sonra üçer beşer adımlarla koşmaya başlıyor. Çünkü bir kadın genelde 35 yaş civarı kendisine dayatılmış olan kurallar ve yaşam şeklinden kurtulma cesaretini gösterebiliyor. Ben bu cesaretin hep anne olmakla ilgili olduğunu düşünürüm. Anne olmak, doğurmak, içinde bir canlıya hayat vermek, o canlıyı büyütüp insan olarak şekillendirmek öyle büyük bir güç ki bu gücü tattığınızda hayata bakış açısı değişiyor insanın. Bu kadar büyük bir şeyi başarmışken diğer küçük sorunları halledememek diye bir şey tanımıyor insan.
Şebnem Aybar bir Kafka değil belki, ama emin olun Kafka'dan daha fazla siz, ben, arkadaşınız, kardeşiniz, okul arkadaşınız olan kadınların her biri. Kitabın finalinin bir peri masalına dönüştürülmüş olmasını ise editoryal bir dokunuş olarak değerlendirdim. Kitabın hedef kitlesi nasılsa kadınlar ve her kadın da bilinçaltında gizliden gizliye bir peri masalının prensesi olmak ister düşüncesiyle final öyle kotarılmış ve bence çırpıştırılmış. Okuyun, eğleneceksiniz.
Bu da bir son dakika dip notu oldu.
adam- ne anlatıyor bu kitap?
kadın- valla çok eğlenceli, ama sana uyar mı bilmem.
adam okumaya başlar, arada da kikirdemeye ve hatta bazen kahkaha atmaya...
kadın- hayırdır, sevdin galiba?
adam- lan kendi aranızda böyle eğlenceli muhabbet edip de benden sakınıyorsan bu eğlenceyi; yıkıl, gözüm görmesin.
kadın- ???? ve ardından %&+$>*
Bu da kitabın arka kapak yazısı.
İnsan 40'ında kırkayak oluyor, neresinden kesilirse kesilsin yürümeye devam ediyor...
Zeki ve sivri dilli bir üslubun altındaki hüznünü gizlemeyecek kadar cesur olan Şebnem Aybar, binlerce kadının dünyasına sözcülük yapıyor.
'İtiraf ediyorum; Tanrı akıl dağıtırken, ben masanın altında, kaybettiğim terliğimin tekini arıyordum Belki de bayılmıştım. Kendime geldiğimde kırk yaşındaydım' diyerek başladığı bu yolda bizi hayatlarımızın trajikomik bir dönemine taşıyor.
'Herkesin gözünü kamaştıran, üzerime giydiğim özgüvenimin altında bir sır sakladığımı, önce kendime sonra herkese itiraf etmek istiyorum.'
'Ararsan buluyorsun, kurcalarsan bozuyorsun, deşersen eline illaki batıyor bir iğne; kazarsan çıkıyor, örtersen görünmüyor; duyarsan irkiliyorsun, tutarsan hissediyorsun, kaybedersen üzülüyor, bulunca seviniyorsun... Çıkarsan görebiliyor, inersen duyamıyorsun; yağarsan ıslatıyor, yağmadığında kurutuyorsun; beklersen üşüyor, yürürsen ısınıyorsun; seversen semiriyor, sevmediğinde soluyorsun; açıksan herkes sana geliyor, kapalıysan kapından dönüp gidiyor; verince büyüyor, alınca borçlanıyorsun; gülersen kırışıyor, ağlarsan ayıplanıyorsun... '
Anne ortaklığımızdan sonra Şehnaz' ı ikinci defa kendimle özleştirmem köprü geçerken Boğazın iki yakasını da aynı hayranlıkla seyredişimiz oldu. Anadolu yakasına geçiş yönüne ayrı bir hayranlık duymamız da cabası.
" Şıllık bir kadın gibi; Ona ne kadar köpürürsen köpür sinirden, yine buğulu gözlerini süzerek ensene kondurduğu ıslak bir öpücükle, yatıştırır seni bu şehir. Geceleri hele çok daha güzel. Kımıldamasına bile gerek yok. Hoyratça ve bol bulamaç bir makyajla, kapı pervazına bir ayağını dayaması ve ipek geceliğinin ince askısını hahifçe omzuna düşürmesi yeter, onu arzulaman için. ".
Kitaptan yaptığım bu alıntı bence bu şehri İstanbul' u tanımlayan en güzel cümlelerdir.
Hangimiz istemeyiz ki " Ne yaptın sen ? " sorusuna Şehnaz'ın hayalindeki cevabı verebilmeyi. " Doğrusunu..."
Hangimizin hayatında anneler, babalar, yardım edilmesi gereken ev ödevleri, kaprisler, yıkanması gereken bulaşıklar, katlanması gereken çamaşırlar, memnun edilmesi gereken sevgililer, okşanması gereken sakat ruhlar, paylaşılması gereken hüzünler, eski kocalar-yeni kocalar/sevgililer, eski kocanın yeni sevgilileri, yeni kocanın eski sevgilileri, arkadaş hatırları, akraba ilgileri, arabanın trafik pulu, vergiler, doğal gaz faturaları, yanlış verilen kararlar, bir türlü verilemeyen kararlar yok ki?
" Büyüyünce ne olacaksın? " sorusuna " büyüyünce gelin olucam " cevabını değil de " ben büyüyünce gideceğim " cevabını veren kız çocuklarından olmak istediğinizi kaç yaşında idrak edebildiniz? Kitapta denildiğinin aksine yaşam 40 ından sonra değil, 35 inden sonra üçer beşer adımlarla koşmaya başlıyor. Çünkü bir kadın genelde 35 yaş civarı kendisine dayatılmış olan kurallar ve yaşam şeklinden kurtulma cesaretini gösterebiliyor. Ben bu cesaretin hep anne olmakla ilgili olduğunu düşünürüm. Anne olmak, doğurmak, içinde bir canlıya hayat vermek, o canlıyı büyütüp insan olarak şekillendirmek öyle büyük bir güç ki bu gücü tattığınızda hayata bakış açısı değişiyor insanın. Bu kadar büyük bir şeyi başarmışken diğer küçük sorunları halledememek diye bir şey tanımıyor insan.
Şebnem Aybar bir Kafka değil belki, ama emin olun Kafka'dan daha fazla siz, ben, arkadaşınız, kardeşiniz, okul arkadaşınız olan kadınların her biri. Kitabın finalinin bir peri masalına dönüştürülmüş olmasını ise editoryal bir dokunuş olarak değerlendirdim. Kitabın hedef kitlesi nasılsa kadınlar ve her kadın da bilinçaltında gizliden gizliye bir peri masalının prensesi olmak ister düşüncesiyle final öyle kotarılmış ve bence çırpıştırılmış. Okuyun, eğleneceksiniz.
Bu da bir son dakika dip notu oldu.
adam- ne anlatıyor bu kitap?
kadın- valla çok eğlenceli, ama sana uyar mı bilmem.
adam okumaya başlar, arada da kikirdemeye ve hatta bazen kahkaha atmaya...
kadın- hayırdır, sevdin galiba?
adam- lan kendi aranızda böyle eğlenceli muhabbet edip de benden sakınıyorsan bu eğlenceyi; yıkıl, gözüm görmesin.
kadın- ???? ve ardından %&+$>*
Bu da kitabın arka kapak yazısı.
İnsan 40'ında kırkayak oluyor, neresinden kesilirse kesilsin yürümeye devam ediyor...
Zeki ve sivri dilli bir üslubun altındaki hüznünü gizlemeyecek kadar cesur olan Şebnem Aybar, binlerce kadının dünyasına sözcülük yapıyor.
'İtiraf ediyorum; Tanrı akıl dağıtırken, ben masanın altında, kaybettiğim terliğimin tekini arıyordum Belki de bayılmıştım. Kendime geldiğimde kırk yaşındaydım' diyerek başladığı bu yolda bizi hayatlarımızın trajikomik bir dönemine taşıyor.
'Herkesin gözünü kamaştıran, üzerime giydiğim özgüvenimin altında bir sır sakladığımı, önce kendime sonra herkese itiraf etmek istiyorum.'
'Ararsan buluyorsun, kurcalarsan bozuyorsun, deşersen eline illaki batıyor bir iğne; kazarsan çıkıyor, örtersen görünmüyor; duyarsan irkiliyorsun, tutarsan hissediyorsun, kaybedersen üzülüyor, bulunca seviniyorsun... Çıkarsan görebiliyor, inersen duyamıyorsun; yağarsan ıslatıyor, yağmadığında kurutuyorsun; beklersen üşüyor, yürürsen ısınıyorsun; seversen semiriyor, sevmediğinde soluyorsun; açıksan herkes sana geliyor, kapalıysan kapından dönüp gidiyor; verince büyüyor, alınca borçlanıyorsun; gülersen kırışıyor, ağlarsan ayıplanıyorsun... '
O kadar güzel, öyle profesyonel bir tanıtım yapmışsın ki bayıldım. (Ayıldığımda Kendimi Şebnem Aybar' ın kitabını okuyor bulacağım. Berbat bir espriydi ama kendiliğinden gelişti.)
Anlattıkların o kadar ilgimi çekti ki okumadan duramam. Şİmdi zaten bir etkinlik için kitap almaya çıkıyordum. Onu da hemen aliym.
Blog aleminde benim nesil bu yazıyı okuyup da ilgilenmeyecek birini tanımıyorum doğrusu.
A.Yelen'in yorumuna katılıyorum..
Okumuş olmama rağmen okuyasım geldi.. :) Herhangi bir açısıyla ama illaki seveceğini de tahmin etmiştim zaten.. Ben de en çok şu tanrı akıl dağıtırken masa altında terlik aramaya hastayım! Kendimi görüyorum..
Asusum ve Evrimcim,
valla güzel ve eğlenceli kitap.iyi etmişim tatile saklamakla.
ben de bayram tatilinde okuyacağım. siscim verdi bana :))
Tanrı akıl dağıtırken ben ekmek kuyruğundaydım belki de, ancak bu tanıtım yazına ölüp, öldüğümü farketmediğim bu gün bu saatte ulaştım. Şimdi kitapçıların açılmasını mı beklemeliyim, Yoksa kaşınmalı mıyım?
Sen ne güzel tanıtım yaparmışsın kitapevi sahibi falan olsam sana hemen şuracıkta iş teklif etmiştim.yüreğine sağlık canım sevgilerimle.
@suficim,
tanıtımın güzel olarak ortaya çıkması sanırım kitabın her cümlesinin dolu olmasından. Dizüstü edebiyat serisindin bu kitap dışındaki diğer kitaplarını hep ehue ehie eğlence işte diye nitelendirdim okuduktan sonra. Ama bu kitap her kadına bir yerden dokunan bir kitap. Şebnem Aybar'a tekrar tebrikler.
Sana da sağlık ve sevgilerimle, edebildiğim zaman dualarımla. Sık gelip okuyamıyorsam demeyeceğim ( her yazını okuyorum) ama yazamıyorsam o bendeki bi bozukluktan emin ol. Ben zor yüzleşebiliyorum bazı ciddi problemlerle.